5 Kasım 2015 Perşembe

EVLİLİK PSİKOLOJİSİ / NEVZAT TARHAN

Bir toplum neye önem verdiyse onunla ilgili terimleri daha çok üretir. Örneğin Arapların yirmiye yakın deve tarifi vardır. Kızılderililer de kanla ilgili çok terim kullanmışlardır.

Doğumdan önce ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyan, istenip istenmediğini algılayan çocuk için 3-4 yaşına kadar anneyle teke tek ilişki kurmak, onun kişiliği ve ruhsal ve zihinsel gelişimi açısından çok önemlidir.

Çatışma ve krizlerde taraflardan birinin biraz alttan alması ve diğer tarafı yönetmesi, yönlendirmesi çok önemlidir.

Çince'de kriz kelimesinin iki farklı anlamı vardır, Tehlike ve fırsat.

Evliliğin ilk yıllarında yaşanan krizler ve hayal kırıklıkları biraz da evlilikten beklenti seviyesinin yüksek olmasından kaynaklanır.

Mutlu evliliklerin üç özelliği tespit edilmiştir. Bunlardan biri, beraber zaman geçirmek, diğeri takdir yani onay sözcüklerini yeterli düzeyde kullanmak, üçüncüsü ise hizmet davranışı.

Modern hayat, tüketim ekonomisi ve rekabetin her alanda teşvik edilmesi yönündeki tutumlar, bireylerin beklenti seviyesini yükseltti. Bu da küçük şeylerden mutlu olmayan, sahip oldukları şeylerin kıymetini bilmeyen insanlardan oluşan toplumları ortaya çıkardı.

Evlendikten sonra şahsi öncelikler ön plana çıkar, tarafların zaafları, kontrolsüz hareketleri daha çok dikkat çeker. Evlilik öncesi eşlerin birbirlerine duyduğu ilgi ise evlilikten sonra başka alanlara kayar.

Lokman Hekim'e "İlminin hikmetini neye borçlusun, nereden öğrendin?"diye sorduklarında "Körlerden öğrendim, körler elleriyle yoklamadan hiçbir şeyi kabul etmezler ve kontrol etmeden adım atmazlar"demiş.

Düşünce obsesyonu, beynimizin bir bölgesinin istem dışı yanlış düşünce üretmesidir. Bir erkek,izlediği bir filmde gördüğü yada sokakta karşılaştığı bir kadını eşinden daha fazla seviyormuş gibi hissedebilir. İnsanda bu ve benzeri ani düşünce ve duyguların oluşması doğaldır. Önemli olan, insanın mantığının ve vicdanının bu düşünceleri onaylayıp onaylamadığıdır.

Kendini gerçekleştiren kehanet kuralı: Bu kurala göre söylenen söz veya ifade edilen durum, samimiyetle dile getirilmemiş olsa bile bir müddet sonra gerçekleşir. Bir söz beyinde üretildikten sonra sık sık tekrarlanırsa, beyin o söze uygun başka mesajlar da üretmeye başlar. Sonra da insanın kendisi, ilk başta gerçek amacı farklı olan o söze inanmaya başlar.

Aslında varoluşun amacı, bir olmayı gerçekleştirmek yani insanın Yaratıcısıyla kendisi arasındaki sınırları ortadan kaldırmasıdır. Kişilik sınırlarının ortadan kalktığı, evrenle bütünleştiği düşüncesini taşıyan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda bu kişilerin beyinlerinde normalden daha fazla mutluluk kimyasalı salgılandığı ortaya çıkmıştır.

İnançlı insanlar evliliklerinde karşılaştıkları sorunlar karşısında Yaratıcı'ya yönelir ve en kötü durumlarda bile ümitsizliğe ve karamsarlığa düşmezler.

BİR YAHUDİ AİLESİ / BRIGITTE PISKIRE

Kızılderili sözcükleri iletişim kurmak için kullanmaz. Sessizliği dağlarınkine eklenir ve insanoğlunun içinde yatan sessizliği temeldeki gizeme geri gönderir.

"Mutlu yaşamak için, gizli yaşayalım."

Asıl sorun çocuk doğurup onlara bebekliklerinden itibaren hatta dünyaya bile gelmeden önce "Atalarına yapılanları unutma"denilmesi. Unutmalarını engelleyerek, onları geleceğin kurbanları haline getiriyoruz. Asla normal bir hayat sürdüremeyecekler.

Bir kadının kendine ait bir eve ihtiyacı vardır. Dört duvara, bir barınağa, ilk sığınağı olan karnının bir uzantısına. Evi yoksa kadın bir hiçtir. Maurice kendi kendine yetiyordu. Onun temeli bacaklarıydı, kapısı ve penceresi kolları, bacasıysa başı. Kendini her yerde evinde hissediyordu, erkek bedeninde sıcacık ve güvende.

O günlerden bu yana (1860) her ne kadar ladino anadilimiz olarak yerleşse de Fransızca konuşmak cemaatin "her şeyden haberdar olan" kesimine özgü, bir modernlik ve dışa açılma simgesi haline gelmişti.