ali şeriati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ali şeriati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2016 Perşembe

İNSANIN DÖRT ZİNDANI / ALİ ŞERİATİ

Bilimin insani gayesinin bulunmayışı, bilimi şu örtülü "teknik bakımdan mümkün olan her şey ister istemez temenni edilen şeydir" postulatına dayanan hakiki bir "araçlar dini"ne dönüştürdü ve bu müthiş gücün tabiat ve insanlar üzerindeki yıkıcı etkileri karşısında tamamiyle bir kayıtsız kalmaya götürdü.

Tasavvuf görüşü, Tanrı'ya erişebilmeyi kabul ettiğine göre Tanrı'ya durağan bir yer tanımış olur. İnsan da oraya erişince Tanrı varlığında durmuş demektir. Buna karşılık "ileyhi", "O'na doğru","O'na yönelik" demektir. "O'nda" değil, "O'na" değil, "O'na doğru".

Tanrı sonsuzluktur, ebediyettir, mutlaktır. İnsanın Tanrı'ya yönelik yolculuğu, ebedi ve sürekli duruşu olmayan sonsuz tekamüle ve sonsuz Aşkın'a yolculuktur.

Doğal gereksinimlerinden farklı gereksinimlerinin onu uğraş, çaba ve eyleme yönelttiğini ve gereksindiği şeyi doğada bulamadığını gördüğü noktada, gelişim çizgisinde kendisindne önce gelen hayvandan ayrılmış demektir.

Kim insan gelişiminin ve olgunlaşmasının bir sınırda durduğunu kabul ederse insanlık kavramına karşı büyük bir suç işlemiş olur.

İnsan bilim ile doğanın zindanından, tarihin zindanından, toplumsal kurallara egemen düzenin zindanından kurtulabilir. Fakat yazık ki kendi zindanındna bilim ile kurtulamaz. Çünkü bilginin kendisi de tutsaktır.

Aşk her şeyi bir amaç uğruna vermek ve karşılığında hiçbir şey istememektir.

13 Mayıs 2016 Cuma

ANNE BABA BİZ SUÇLUYUZ / ALİ ŞERİATİ

Çok dindar yetmiş kişinin bulunduğu siyasi bir hapishanede bir konuya bakmak için Kur'an aradım fakat hiç kimsede bulamadım. Oysa her ebattan ve baskıdan yüz tane dua kitabı vardır.

Bunlar itaatkar, gamsız, tahammüllü, muhafazakar, genel barıştan(!)yana "En iyi durum, mevcut durumdur" anlayışına sahip, zühd ehli, dünya hayatının hüzün ve kederine karışmayan, Afrika, Asya ve Latin Amerika'da olup bitenlere ses çıkarmayan Müslümanları beğenirler.

Siz bana yasaklardan ve hayırlardan oluşan bir din verdiniz. Halbuki ben "hayır" dini değil, ne yapacağımı, ne okuyacağımı ve ne anlayacağımı söyleyen "evet" dininin takipçisiyim.

Senin dinin, sadece seni kurtaran bir dindir. Ben ise insanlığı kurtaracak ve uğrunda feda olacağım dinin peşindeyim. Toplumu kurtaracak ve "ben"i "biz"e kurban edecek bir din.

Sadece kadın olmak gibi affedilmez suçumuzdan dolayı yüksek tahsil görmüş, ilmi ve dini incelemeler yapmış hayatımı ve keyfimi din, istisnai erdemler ve toplum hizmeti uğruna harcamış ve örtünmüş olsam bile yine de dini bir salonun ardiyesine atılır ve din adamları tarafından susturulurum. Yine de önümüze boydan boya bir siyah perde çekilir, böylece örtü içinde olduğumuz halde başka bir örtü altına daha alınmış oluruz.

Sen tercih, kararlılık, çalışma, sorgulama, anlama ve düşünme yerine Kur'an'la istihare ediyor ve ona müracaat ediyorsun. Yani onu bir piyango ve şans aracı olarak kullanıyorsun. Oğlun ben ise inançsız biri olarak bile Kur'an'ı bu kadar küçük düşürmeyi göze alamam. Sana kalırsa gözünü kapatır, Kur'an'ı açar, sağ taraftaki sayfanın ilk kelimesi yada ilk cümlesine bakar, buna göre kendi sorunların hakkında çözüm üretirsin.

Allah'tan ki toplumumuzdaki dindar kimseler, belli çevrede yaşamakta ve o çevrenin dışına çıkamamaktadır. Bu durum onlara kendileri dışında cereyan eden olaylardan ve fikirlerden uzak ve habersiz olma imkanını sağlıyor. Bu ise onları vicdanlarını rahatsız edecek durumlardan uzak tutmakta ve kendilerini sorumluluktan kurtarmaktadır. Onlara göre dünyada ve toplumda her şey yolunda gittiği ve hiçbir düzensizlik ve haksızlık olmadığı için hissedilecek herhangi bir mesuliyet de yoktur. Böyle bir ortamda yaşayan kişi, dini vazifeleriyle meşguldür, zaten çevresindekilerin tümü de dindar insanlardır. Dini merasimler icra ediliyor, oruç tutuluyor.

3 Eylül 2015 Perşembe

DİNE KARŞI DİN / ALİ ŞERİATİ

Allah'ın inayetiyle öyle bir yola koyuldum ki, ömrümün bir anını bile kişisel mutluluğum için harcayamam. Madem ki Allah'ın yardımı benim zayıflıklarımı telafi ediyor ve madem bu ömür nasıl olsa bir gün bitecektir, öyleyse ömrümü bu uğurda harcamamdan daha büyük mutluluk ne olabilir?

Tarih, din ile dinsizliğin, Allah'a inanıp birlemekle Allahsızlığın savaş sahnesi değildir. Geçmişte dinsiz veya dine karşı olan toplumlar, egemen güç ve sistemler olmamışlardır. İnsanların büyük ve hak peygamberleri, müşrikler ve kafirlerle savaşmışlardır. Şunu unutmayalım ki, müşrikler ve kafirler bütünüyle dinlidirler. Müşriklerin bütün peygamberlerden daha çok ilahları olmuştur.

Tarih boyunca dünyada hüküm süren şirk dini cehaletten ve insanların doğa olaylarından kaynaklanan korkularından doğduğu düşüncesi doğrudur.  Halbuki İbrahimi dinler aşktan, insanın tek hedefe ve kainattaki tek Rabbe kendisini adamasından, varlıktaki tek kıbleye yönelmesinden ruhi, fikri ve sosyal her tür ihtiyacına cevap veren mutlak cemal, kemal ve celal sahibine olan bağlılığından doğmuştur.

Alimlerin görevi, tarihte hayata hakim olmamış olan dini, hayata geçirmek ve yerleştirmek için mücadele etmektir.

Kur'an her zaman, toplum üzerinde baskı kuran, insanların iradelerine ipotek koyan ve onların bedensel ve zihinsel güçlerini zorbaların menfaati için kullanan kimseleri, fakirliği, açlığı ve hastalığı zühdün gereği olarak göstermek suretiyle dini istismar eden zihniyeti ve ahiret adına insanları dünya hayatından ve toplumsal sorumluluktan alıkoyup münzevi bir hayat yaşamaya iten ve daha sonra da onların her şeyini temellik eden dini düşünce sahiplerini eleştirmektedir.

2 Eylül 2015 Çarşamba

NE YAPMALI / ALİ ŞERİATİ

Sömürgecilik bir topluma özellikle ilk girişlerinde tutuculuğa hücum adıyla dine, gericiliğe mahkum etme adıyla tarihe, hurafeleri ve irticayı ezme adıyla geleneklere karşı durarak insanları, seçme ve ayırt edebilme yeteneğinden yoksun, tarihsiz, geleneksiz, kültürsüz, dinsiz ve her şeysiz bırakarak sömürünün maddi ve manevi egemenliğine karşı, onu savunmasız bırakarak, maymunca bir taklit ile yegane övünç kaynağı modernleşme adıyla yeni harcamalar ve tüketim olan insanlar haline dönüştürmüştür. 

Bu dinin kitabı, ölüm ve fizik ötesinden önce, doğadan, dünyadan, hayattan, toplumların sosyal tarihinden söz eder.

İslam izlediği yolla izleyicilerine tarihte yollarını kaybettikleri çağların karanlığında bozuk yollar yüzünden fırka fırka oldukları, birbirlerinden kaçtıkları, düşünce çöllerinde ümitsiz ve korkak oldukları, bozuk yollarını sürdüremedikleri, ayrılık ve ihtilaflara katlanamadıkları, güç ve fırsatlarını boşu boşuna yetmiş iki fırkanın savaşında tükettikleri ve verimsiz laf kargaşalığı arasında yazgılarını unuttukları zaman, onlara bir tek şey öğretmiştir: YENİDEN KUR'AN'A DÖNÜN!

İnsanı sorumlu kılan şey onun 'insan' oluşudur.

Sartre'nin deyimiyle Avrupalının yediğini kusmamak için onun düşünce ve tecrübelerini kendimize ve öz benliğimize uydurmayalım.

Shandel'in deyimiyle; Sokrat felsefeyi gökten yere indirmiştir. Muhammed (s.a.v.) ise dini ahiretten dünyaya getirmiştir. 

İçtihat ruhumuzun kapısını açmalı ve gecikmeksizin bu gerçek ve sürekli İslami mekanizmayı harekete geçirmeliyiz. 

1 Eylül 2015 Salı

FATIMA FATIMADIR / ALİ ŞERİATİ

İslam peygamberi dördüncü bir yolu(3 belirgin ıslah metodundan) tercih etmiştir. Toplumun nesilden nesile aktararak alışkanlık haline getirdiği, koruduğu, doğal olarak yapageldiği alışkanlıkların zahirine dokunmaksızın muhtevalarını, ruhunu, felsefesini, mantığını devrimci bir tarzda değiştirme yoluna gitmiştir.

İdealistler gerçekleri görmeyen, görmek istemeyen çocuk gibidir. Olmasını istemedikleri ve sevmedikleri şeylere gözlerini kapatırlar ve sanırlar ki görmedikleri şeyler artık mevcut değildir.

Realistler ise mevcut olan ve harici bir varlığı bulunan her şeyi (çirkin veya kötü olsa bile) kabul eder. Gördükleri şeylere iman ederler.

Bir kere toplumun fikri seviyesi ve bakış açısı geriledi mi, artık dindarı dinsizi, aydını gericisi, alimi cahili arasında fark kalmaz.

"Ezelde, payları taksim edenler arasında biz yoktuk. Öyleyse payın biraz umduğundan az diye eleştirme." (Hafız)

Birey artık özgür olmuş, bencilleşmiş, diğerlerine bir ihtiyacı kalmamıştır. Ardından "yalnızlaşmıştır". Toplumun diğer fertleri de aynı durumda olduğundan ona ihtiyaçları kalmadığı anda ondan kopmaya başlamıştır.

Batının toplumumuza yeni tüketim maddesi olarak sunduğu her ürün başka bir ürünü zaruri hale getiriyor.

...İslam'ın kendisine tanıdığı imkanlar bizzat İslam adına elinden alınmaktadır. Kadının toplumsal rolü "çamaşır makinesi", insani değeri de "çocukların annesi" seviyesine indirgenmiştir.

Kadını her şeyden mahrum ettiler, hatta İslam'dan ve dinden bile. Okuma yazması olmadığı için dedikodu yapmalıydı, yaptı da nitekim. ...Bu durum tıpkı şuna benzer: Önce bir kişinin elini felç edersiniz, ardından eli felç diye onu her şeyden mahrum edersiniz.

İffet adına, namus adına ve "Kadın çocuklarının eğitiminden sorumludur" bahanelerine sığınılarak yapılmıştır tüm bunlar... Tek işi evde perde arkasında oturmak olan, fikir yoksunu, kültürsüz, eğitimsiz bir kimse, hassas ve karmaşık bir ruh ve düşünce yapısına sahip olan çocuğun oldukça zor olan terbiye ve gelişimi konusunda ne yapabilir ki?

İslam'da şefaat 'kurtulmaya layık hale gelme' olayıdır, hak etmeden kurtuluşa erme değil. Kişinin kendisi şefaati şefaatçiden alarak yazgısını kendi değiştirmelidir. Yani tabiatını, mizacını öyle bir dönüştürmelidir ki alın yazısı da kendiliğinden değişsin.

Zulüm takva elbisesine büründüğü vakit tarihteki en büyük facia gelir.

Bir ruh kendi döneminin seviyesinin çok üzerinde ise eğer, halk tarafından anlaşılamadığı için yalnız kalır. Onun karakterinin yüceliği, zarafeti ve güzelliği, diğerlerinin karakter zayıflığını, çirkinliğini ve kofluğunu çıkarır ve onları aşağılar.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

DUA / ALİ ŞERİATİ , ALEXIS CARREL

Bir rahip Don Alexis'e "Talebelerinize dua etmeyi öğretiyor musunuz?"diye sorar. O da şu cevabı verir: "Ben onlara bütün hayatlarını tek bir dua haline getirmelerini öğretiyorum."

"Dua hem şiddeti içermeli, hem sürekli ve ısrarlı bir biçimde ihlas ve samimiyeti, hem de bir tür saldırma durumunu ifade etmelidir. Tıpkı bir çocuğun annesinden ısrarla isteyişi gibi iste.

Bir kilisede toplu ibadetler bitmiş, tüm halk çıkmış, tüm sandalyeler boşalmıştı. Yalnız salonun en arka sıralarında bir kişi oturuyordu. Ne filozof, ne doktor, ne ruhban... Sade köylü bir adam! Papaz yanına giderek "Burada ne yapıyorsun?" diye sorunca "Ben O'na bakıyorum, O da bana." diye karşılık verdi.

Güçlü iman "yapar". Anahtarı bizde olmayan her kapalı kapı ki mahir ellerin hilesi ve dehasıyla açılmayan kapı, zorlu bir hamleyle de açılmaz ve bütün yüklenişler yetersiz kalır ancak aşkın inanç ve ihlasın mucizevi gücünün saldırı durumuna geçmesiyle kırılabilir, açılabilir.

Aşk emredince "imkansız" şey teslim olmak zorunda kalır.

Pratikte gördüğümüz dua eden insanların amel etmediği, amel edenlerinse dua etmediğidir.

Hangi insan, tüm isteme usullerine göre bir başkasından isterken aciz ve zilletin kötü ve nefret verdiğini duymaz? Oysa insanın gururunu kırarak, başını eğerek, huşu ve tevazuyla medh ve övgüyle bir yüce ve mutlak güçten -ki Allahtır- istemesi ne kadar güzeldir.

Aşk yalnızlığın doğurduğu, yalnızlık da aşkın doğurduğudur.

Duanın çaldığı, ancak yüzüne açılan kapıdır başkası değil...ve dua zekanın karanlık gecesine aşkın yaptığı bir hamle uzattığı bir ışıktır.