21 Eylül 2016 Çarşamba

EMANETTEN MÜLKE / NAZİFE ŞİŞMAN

Hıristiyan ilahiyatında bedene iki yönlü bir yaklaşım mevcuttur. Beden bir taraftan günahın kaynağı iken, diğer taraftan da kutsal bir yönü vardır. Bu nedenle beden çarmıha gerilmeli, incitilmeli, fakat şerefli kabul edilmeli, yönetilmeli, sınırlanmalı, fakat kutsanmalıdır. Beden bir düşmandır, fakat aynı zamanda bir tapınaktır.

Rönesans'la birlikte güzellik, ilahi tefekküre bir vesile olması için değil, sadece güzellik olarak, yani seküler bir amaç için değer kazanır.

Bedenin 'mülk' olarak algılanmasının bir diğer göstergesi de intihar ve ötenazi konusundaki modern yaklaşımdır. 

Ölümü hayatından uzaklaştıran modern insanın, yaşlıların yaşamasını anlamlı kılması mümkün değildir. 

Diyet, fiziksel görünüşün, özkimliğin ve cinselliğin nasıl birbiriyle bağlantılı ve bağımlı hale geldiğini gösteren bir örnektir. Sıska gövdeler, artık kendinden geçerek tanrı yoluna adanmış olmaya değil, bu dünyevi savaşın yoğunluğuna tanıklık etmektedirler. (Antony Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü)

Aslında zahitlik ve ruhbanlık hala yaşamaktadır dense şaşırtıcı olmaz. Zira mankenler, dansçılar ve sprocuların bu ölesiye çalışma temposu, neredeyse seküler bir zühdü ifade etmektedir. Aradaki fark şu: Hıristiyanlar, Müslümanlar veya seküler olmayan diğer zahitler, ruhlarını yüceltmeye çalışıyorlardı, şimdikiler ise bedenlerini mükemmelleştirmeye çalışıyorlar.

Bütün dinler nihai hedefleri ruhani yada uhrevi alanla ilgili de olsa, bu hedeflerini ancak bedenlerini disipline ederek, belirli bedensel pratikler aracılığıyla gerçekleştirebilirler. Diğer taraftan hiçbir uhrevi kaygısı olmayan siyasal sistemlerin de amacı, bedenler üzerindeki sultayı ele geçirmektir.

Sombart'a göre "gayrı meşru aşkın meşru çocuğu olan lüks, kapitalizmi varetmiştir".

Toplumumuzda saadet ve huzur yerine mutluluğun kullanılmaya başlanması, kendini gerçekleştirmekle mutluluğun, neredeyse eş anlamlı kelimeler haline gelmesi ve daha önce olmayan bir şeyin, özgürlüğün temel değer kabul edilmesi gibi birtakım değişikliklerin, evlilikle ilgili değerlere yansımaması tabii ki sözkonusu olamaz. 

Bağlanmak ideal tavır olarak görülmüyor popüler kültürde. Oysa bağlanmak bir sorumluluk belirtisidir. Bağlandığınız varlığa karşı sorumlu olursunuz. Yani bağlanmak bizatihi sorumlulukla alakalı bir kavramdır.

Kişisel özgürlük adeta bir put haline geldiği için herkes hakkı için yaygara koparıyor ve fakat görevler es geçiliyor.

İki cihan saadetine giden yolda 'dünya evi'ndeki huzura mı talibiz, yoksa bu dünyanın 'bir ağaç altı' olduğunu unutup, mümkün olduğunca fazla haz toplamak üzere özgür olmak mı gayemiz?

Leila Ahmed'e göre feminizm, Orta Doğu'da kolonyalizmin, antropoljiden sonra ikinci yardımcısı olarak işlev görmüştür. (Women and Gender in Islam)

-Türkiye'de yaşayan başörtülü kadınların genç kızların yaşadığı en önemli sorun nedir sizce?
-Başörtülü kadınlar ve genç kızlar bir fanusta yaşamıyorlar. O nedenle toplumun genelinin muhatap olduğu pek çok sorunla yüz yüzeler. Akranları, eğitim grupları, hemşehrileriyle ortak sorunları paylaşıyorlar. Bunu neden belirtiyorum? Çünkü sadece başörtüsü sorununa odaklandıkları başka hiçbir toplumsal, siyasal yada ahlaki meseleleri olmadığı düşünülebiliyor başörtülülerin. 
...Kamusal alanda tanınmama, ciddi bir sosyal psikolojik durum ortaya çıkarıyor. Ve kimliklerini hep bu tanınmama üzerinden inşa etmeye başörtülü genç kızlar. Çoğu zaman sarkaç iki uca şiddetle savruluyor. Ya 'ben o sizin bildiğiniz başörtülülerden değilim' mesajı vermek adına kuruyor kimliğini, yahut da 'benim sizden bir farkım yok' mesajı ön plana çıkıyor.

-Çocuk kadınları kısıtlıyor mu?
-Nereden baktığınıza bağlı. Hayatı kariyer elde etmek olarak algılıyorsanız, çocuk elbette sizi engelliyor, olmanız gereken yerde olamıyorsunuz. Ama hayatı bir imtihan olarak algıladığınızda çocuk size verilmiş bir hediye. Hakim kültürde ise çocuk kişinin kendi elde ettiği bir varlıkmış gibi algılanıyor. Bu sebeple onun yaptığı her şeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Çocuğu Allah'ın emaneti olarak algılaıdğınızda, çocuk kadını kısıtlayan değil zenginleştiren bir varlığa dönüşüyor. Çocukla birlikte kadınlar da büyüyor. Almadan vermeyi öğreniyorsunuz, çocuk büyütürken, bu da az bir şey değil.