26 Ocak 2016 Salı

KAFKA'NIN SEVGİLİSİ MİLENA / MARGARETTE BUBER -NEUMANN

Özel yaşamımızı sezinleyenler olabilir, karşı koyamayız, ama onlara yardımcı olmamalıyız. İçli dışlı olunca kişi, ya karşısındakinin kıskançlığını yada acıma duygularını körükler, dostluk ilişkilerimiz içinden çıkılmaz bir durum alır böylece, anlaşmazlıklara yol açar. Dizginleyemeyiz tutumumuzu, dostların elinde oyuncak oluruz. Gerçek dostlara güvenip içli dışlı olmak aldanmalara da götürür kişiyi.

"Kimsesiz bölge" denen bu toprak parçası hemen burnumuzun dibinde bugün Alman-Çek sınırının orada. Ne yüz kızartıcı bir sınırdır bu, bir tel germişler, yolun iki yanına birer direk çakıp bir ağaçtan ötekine bir ip germişler -çocuklar bile çözebilir bu ipi-adına sınır demişler.

Bir kediye baktığımızda eksiksiz buluruz onu, oysa kedilerin çok eksiği vardır. uçamazlar, konuşamazlar, havlayamazlar, bilmedikleri daha nice işler vardır. Ama bildiklerini güzel eksiksiz yaparlar, yapamayacağı işleri denemezler bile, örneğin dans etmeyi! Kimi insan da böyledir, tam bir uyumluluk içindedir, bilir ne istediğini ve kötü yanlarıyla yapamayacağı şeyleri denemeye kalkmaz.

Böyleleri çirkin olmaktan kurtulur işte, çirkinlik, beceriksizlikten, gülünç olmaktan, kendini beğenmişlikten gelir. Uyumlu kişiler yontulmuş olanlardır. Kimi doğuştan böyledir, kimi de sonradan elde eder.

SEVGİ ÜSTÜNE / JOSE ORTEGA y GASSET

Kadının, erkeğin bakışlarından saklamaya çalıştığı, aslında bedeni değil, erkeğin bedene yönelttiği niyetlere karşı gösterdiği tepkidir.  Bununla birlikte kadın, sürekli bir karışıklık içindedir, çünkü sürekli kendini saklayarak yaşar.

Fahişelerin itici ve canavarca olan yanı, kadın yaradılışıyla çelişmesinden gelir; bu yanıyla fahişe, yalnızca seçilen kişiye açılması gereken o gizli kişiliği, adsız erkeğe, kalabalığa açmış olur.

Manyak dikkat süresi anormal olan insandır. Büyük adamların hemen hepsi birer manyaktır. Evrenin mekanik düzenini nasıl keşfettiği sorulduğunda Newton şöyle yanıt vermiştir: Gece gündüz onu düşünerek.

Güzel bir günde dikkatimizin bir tek nesneye takılıp felce uğradığını düşünelim. Dünyanın geri kalan kesimi gözümüzden silinecek, hiç yokmuş gibi görünmez olacaktır. Bu anormal dikkatimizin nesnesi, her türlü karşılaştırmayı hiçe sayarak gözümüzde dev boyutlara erişecektir. "Aşık olmak" bir dikkat olgusudur.

Zeki insan kendisini kendi aptallığından koruyarak yaşar, aptallığını ortaya çıkar çıkmaz anlar ve onu yok etmeye çalışır, oysa aptal insan, kendi aptallığına, koşulsuz olarak büyülenmişcesine teslim olur. 

Entelektüel, soyut bir yaşam sürer, dünyadaki edimleri sayılıdır. Kadınlar iş yaşamı, zevkler ve tutkularla ilgili bilgileri ise pek azdır. Entelektüelin zekasının bize pek yararı yoktur. Onun zekası, hemen her zaman gerçek olmayan konulara, kendi uğraş alanının sorunlarına yönelik olarak çalışır.  ...bir dönemde yada ulusta zekanın, genel olarak yalnızca entelektüelin sınırlarına indirgenmesini talihsizlik olarak görüyorum.

Erkeğe göre kadın, daha bir içtenlikle aşık olmaya yatkındır. Kadın zihninin yaşamın her evresinde yalnızca bir tek şeye yönelen, bir tek dikkat eksenine doğru eğilimli bir zihin olduğu söylenebilir. Kadın zihninin bu tek merkezli yapısına karşılık, erkeğinkinde her zaman pek çok merkez vardır. 

Kadın, kamunun önüne çıkmadan önce ne kadar çok hazırlık yapar, ne denli çekici olmaya çalışırsa, kamuyla gerçek kişiliği arasında o denli büyük bir uzaklık yaratmış olur. Bir kadının, kendisiyle başkaları arasına koyduğu bütün o lüksten ve zarafette amaç kadının iç benliğini saklama, bu benliği daha gizemli, daha ulaşılmaz, daha erişilmez kılma isteğidir.

GÜNEŞ ÜLKESİ / CAMPANELLA

Kent'in en büyük yöneticisi bir baş rahiptir. Halk ona Hoh der, gerek dünya işlerinin, gerek ahiret işlerinin başı odur.

Havarinin dediği gibi, Ayrılmışsak suçumuz yoktur, zaten alışmış değildik ki.

Sizler bilgin diye Aristoteles'in gramer ve mantık kurallarını en çok bilenlere diyorsunuz, sizin memleketinizde bilim sadece domuzuna yorulma ve kölece ezbercilik isteyen bir iştir.

Onlara göre insanın bir evi, bir karısı, kendi çocukları oldu mu, mal mülk derdine düşer. Bencillik bundan doğar. Oğlumuzu yükseltmek, zengin etmek ve miraslara kondurmak için halkın varını yoğunu elinden alırız.

Güzel görünmek amacıyla boyanan, boyunu yükseltmek için yüksek topuklu ayakkabı giyinen ve ayaklarının kusurunu gizlemek için de uzun elbise giyen kadınlar ölüm cezasına çarptırılır.

Hangi ulus, yada hangi insan İsa'nın hayatına benzer bir hayat sürebilir? Buna bakıp, Kutsal kitaplar boşuna yaratılmıştır mı diyeceğiz? Hayır var gücümüzü kullanıp onlara yaklaşabilelim diye.

İnsan kendini dine adamalı ve Yaradana tapmalıdır. Bunu da Tanrının eserlerini incelemek ve anlamak, buyruklarına uymakla yapabilir ancak.

Dikkat ederseniz, görürsünüz ki, dinliler dinden uzaklaşıyorsa din kurallarının sığlığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar.

Montedoro'da anasıyla çiftleşmeye yanaşmayan bir atı ben gözlerimle gördüm. Bunun nedeni ananın döllenmemesinde değil, tabiattan gelen bir saygıda aranmalı.

Yurttaşlar yoksul, devlet zengin olduğu sürece, herkes yurt uğrunda ölmeye can atardı, ama yurttaşlar zenginleşince herkes kendi çıkarı uğrunda yurdunu batırmaktan çekinmez oldu.

11 Ocak 2016 Pazartesi

ULVİ ŞEYLER /ULVİ ALACAKAPTAN

Ulu hocalar iftarlarını müstakil iş adamları toplantılarını bu çoğu Yahudilere ait uluslararası otellerde yapıyor.

Sevgili Resi'in sizin cebinizden yaptığı açlığa, sizden topladığı paralarla millete otobüs, metro, deniz otobüsü, tramvay ısmarlamasına bir de "Helal Olsun!" çekmiyorsanız ben de bir şey bilmiyorum.

Bana sorsalar "cumhuriyet nedir?" diye "balo ile tiyatrodur" derim. Bu iki etkinliğin devam reytingi düzenimizin ilk kadrolarının belirlenmesinde neredeyse tek ölçü idi. Sonra "karısını kızını getiriyor mu, çağdaş yaşamın gereklerini benimsiyor mu?" sorularının cevabını bulduğu arenalar da olmuştur buraları.

Korkma bu ülkenin %99'u Müslüman, kolay kolay şeriat gelmez.

Kanal 7'de sonuncusuyla birlikte 10'u bulan katıldığım programlar karşılığında 10 Türk Lirası bile ödenmedi bana. Bakın, katlar, yatlar, dörde kadar hanımlar sahibi olup ihlasımı yitirmeyeyim diye ne kadar düşünceli hareket edenler var.

DAR KAPIDAN GEÇMEK / SENAİ DEMİRCİ

Zekat malın kırkta kırkını vermektir. Malının kırkta kırkını Rezzak'a veremeyen, kırkta birini merzuka veremez.

"Cihad"a "savaş" açtık, "hicret"ten "göç" ettik, "nimet"i "tüket"tik, "iktisad"ı "harca"dık.

Yoksa bir dilim ekmeğin karşılığının sadece kendi parası olduğunu mu sanıyordu? Bir şeyin parasını ödemiş olunca, onu dilediği gibi kullanabileceğini mi düşünüyordu? Öyleyse, tarlada başakların büyütüldüğünü güneşin parasız doğduğunu bilmiyor muydu acaba?

Yarın geldiğinde o da bir "bugün" olacak ve sen hiçbir zaman yarının eteğinden tutamayacaksın. O halde kendi rengini de erişemeyeceğin yarınlarda değil, bugünde ara.

Ölüm yarınların ucunda bekliyor değil, şimdinin kalbinde ve budağında büyüyor, bugünün yanağında ve dudağında gülümsüyor. Her günün akşamı, kendi cenazemizi yatırıyoruz yumuşak yastıklara.

Kabuğunu kırmayıp bütünlüğü bozmayan, bedenini aşamayan çekirdek yokluğa, çürümeye mahkumdur. Duvarlarını yıkıp kendini toprağın böğrüne salıveren çekirdek, dal dal ağaç olur, yapraklarca hayata uzanır, meyveleri sayısınca ruhlar kazanır.

Çekirdek varlık iddia ettiği yerde, dipsiz bir yoklukta yiter. Kendisini yok ettiği yerde, yeniden ve ebediyyen var olur. Hiçbir çekirdek, toprak altına, toprak altında kalsın diye atılmaz. İnsan da dünya üzerine, dünya üzerinde kalsın diye atılmış olamaz. Hayır, insan dünyaya, dünyayı aşmak için gönderilmiştir.

Hiçbir şey için "benimdir" deme! Sadece de ki "yanımdadır". Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, hatta ne de keder senin, daima senin kalabilir. (D.H.Lawrence)

Varlıkta kör oldum, yoklukta gördüm
Bollukta unuttum, darlıkta hatırladım.

Söylediklerimiz çok ali, pek yüksek hakikatler olabilir. Ancak, bu bize muhatabımızı delik deşik edercesine, delici, tahripkar ve sert söyleme hakkı vermiyor. Her yağmuru hatırlattığı gibi, sözü muhatabın kalbine incitmeden, nazikçe indirmeli. Siz yağmurca bilir misiniz?

Sevmeye de muhtacız, sevilmeye de. O halde bu ihtiyacımızı görüp de bize niye verildiğini düşünmeli, biiz nereye götüreceğini fark etmeliyiz.

Abd olmak, yani başını göğe değdirmek, içinde bulunduğumuz hale bağlı değildir. Her hal içinde abd olunabilir, her halin bir ubudiyeti vardır. Bu niyetledir ki, İbrahim'e (a.s.) ateş bir gül bahçesi olmuş, Yunus'a (a.s.) balığın karnı gemi olmuş, Yusuf (a.s.) zindanı medreseye çevirebilmiştir.

İnsanın kendine güveni, ihtiyaç duyduğu her şeyi eli altında tutma temeli üzerinde yükseliyor. Elektrik ve su kesintileri, maaşın gecikmesi, yolların kapanması, üretimin durması gibi pürüzler, modernite içinde istenmemek bir yana, bahsine dahi cevaz verilmeyen büyük ayıplar arasına itilmiş durumda.

Richard Bach'ın "Martı"sının kanatları omzumuza dokunmaz, adam gavurdur bir kere. Vasconcelos'un "Şeker Portakalı"nın tadına varmaz, küçük Zeze'nin kıvrak muziplikleirnin zevkini başkalarına bırakırız, çünkü "bizden olmayan" bir yayınevi çevirtmiştir kitabı. "Saint Exupery"nin "Küçük Prens"inin masumane arayışı, tercümesi solcu kitaplarda satıldığı için yüreğimize vurmaz.