Allah'ın yalnız yoksullarla değil, apartmandaki bütün kalabalıkla ilgili olduğunu, en azından durumun kuramsal olarak böyle olması gerektiğini hissederdim biraz, ama bizler ona ihtiyaç duymayacak kadar talihliydik. O canı yananların, çocuklarını okutamayacak kadar yoksul olanların, onun adını ağızlarından hiç eksik etmeyen sokaktaki dilencilerin ve başı darda olan saf ve iyilerin yardımcısıydı. Annem bu yüzden radyo kar fırtınasında yollları kesilmiş uzak köylerden yada bir depremde yersiz yurtsuz kalan yoksullardan söz ederken "Allah onlara yardım etsin!" derdi. Bu söz bu dileğin karşılanmasından çok, halimiz vaktimiz yerinde olduğu için o an hissettiğimiz geçici suçluluk duygusuyla, zorda olanlara pek bir şey yapamamanın verdiği boşluk duygusunu geçiştirmek için kullanılırdı.
Bir çeşit ilkesizlik, siniklik yada imansızlık gibi gözükebilecek bu inanç boşluğuna Atatürkçü Cumhuriyet'in laik heyecanı, tam tersi bir hareketle bir modernlik ve Batılılaşma heyecanı görüntüsü verdiği için, bu manevi tembellik gerekli zamanlarda gururla öne çıkarılan bir idealizm aleviyle şöyle bir parıldayıp sönerdi.
...Bizler yalnız mal mülk sahibi olduğumuz için değil, Batılılaşmış ve "pozitivist" olduğumuz için de hükmetme hakkına sahip olduğumuz bu "cahil" insanların tuhaf itikatlarına fazla bağlanmalarına yalnız kendi çıkarlarımız için değil, memleket çıkarları için de şiddetle karşı çıkmalıydık.
...Sonraki yıllarda beni şaşırtan şey ise, laik ve yarı inançsız Batılılaşmış pek çok İstanbullunun konumlarından dolayı bir suçluluk duymamalarıydı. Dinin hiçbir gereğini yerine getiremedikleri gibi, dinlerine bağlı olanları da -tıpkı aşağı sınıfın sanat ve kültür alışkanlıklarını küçümseyen sözüm ona "modernist" züppeler gibi- sınıfsal nedenlerle küçümseyen bu insanların hepsinin hayatlarının bir döneminde, mesela bir trafik kazası anında yada hastanede yatarlarken Allah'la gizli bir anlaşmaya giriştikleirni hayal etmişimdir hep.
(İstanbul'a olan ilginin iyice azalmaya başladığı dönem) Bu ilgisizliğin nedeni, Batılılaşma ve Atatürk devrimlerinin yasaklamaları sonucu harem, derviş tekkeleri, padişah gibi pek çok turistik unsurun ahşap evlerle birlikte yok olması ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini Batı'yı taklit eden küçük Türkiye Cumhuriyeti'nin almasıydı.
biyografi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
biyografi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Haziran 2016 Pazartesi
2 Eylül 2015 Çarşamba
ÇÖL VE DENİZ / SİBEL ERASLAN
Bir kadının konuşmasından değil, susmasından korkulur. Çünkü susan her kadının içinde dikkatle çalışan bir kum saati işler. Elindeki kum saatini her alt üst edişinde o kadın, gelmiş geçmiş hayatını sabırla gözden geçirir. Her bir kum tanesi, nice acılı dakikanın bilge bir öğretmeni gibi o kadına yoldaşlık eder. Susan kadın, içindeki kum saatiyle konuşur. Orada kendinden önceki nice kadının hayat öğretileri durur. Susmak, kadın için eylemsizlik değil, tam tersine bir sivil itaatsizlik eylemidir.
Kadınlar sustuklarında, hayatın işi kolaylaşır. kadınlar içlerini ele vermediklerinde tarih daha kolay işler. Kadınların ciddiyeti, sorunsuz olduğu varsayılan erkeklerin dünyasına kabullerini kolaylaştırır. Kadın kadınlığından ne kadar çok şeyi azaltabilirse o kadar çok saygıya değer ve sorunsuz addedilir.
Kadınlar sustuklarında, hayatın işi kolaylaşır. kadınlar içlerini ele vermediklerinde tarih daha kolay işler. Kadınların ciddiyeti, sorunsuz olduğu varsayılan erkeklerin dünyasına kabullerini kolaylaştırır. Kadın kadınlığından ne kadar çok şeyi azaltabilirse o kadar çok saygıya değer ve sorunsuz addedilir.
30 Ağustos 2015 Pazar
HZ. SARA VE HZ. HACER / ADEM KARATAŞ
Akla güvenip ruhu göremeyen, ruha bağlanıp aklı bulamayan, zahitliğe dalıp dünyayı sömürgecilere bırakan, dünya hayatını amaç edinip ebediyete boş veren, insanın iradesini ve gücünü tanrılaştırıp Allah'ı insanların işinden ve dünyasından uzaklaştıran, insana hiç güvenmeyip gücünü hiçe sayarak her şeyi oturup Allah'tan bekleyen, idealizm karanlıkları içinde el yordamıyla ilerlemeye çalışan sözde bilim adamlarına, sözde abid ve zahidlere, sözde filozoflara gerçeği asırlar önce öğreten işte bu Habeşli siyah cariyedir.
İmtihan kişiyi teoriden pratiğe geçirerek kemale erdirmektedir. Allah'ın insanları belalar aracılığı ile imtihan etmesi demek, bunların aracılığı ile istediği kimseyi layık olduğu makama eriştirmesi demektir.
Şeytan, yerine göre insan, yerine göre totem, yerine göre saptırıcı bir 'izm', yerine göre batıl bir ideoloji, yerine göre Firavun'un, Nemrud'un çizgisini sürdüren sapık yönetimlerdir.
Şeytan insanla Allah arasına girip, insanı Allah'a doğru yürüyüşünden alıkoyan her şeydir.
İmtihan kişiyi teoriden pratiğe geçirerek kemale erdirmektedir. Allah'ın insanları belalar aracılığı ile imtihan etmesi demek, bunların aracılığı ile istediği kimseyi layık olduğu makama eriştirmesi demektir.
Şeytan, yerine göre insan, yerine göre totem, yerine göre saptırıcı bir 'izm', yerine göre batıl bir ideoloji, yerine göre Firavun'un, Nemrud'un çizgisini sürdüren sapık yönetimlerdir.
Şeytan insanla Allah arasına girip, insanı Allah'a doğru yürüyüşünden alıkoyan her şeydir.
19 Ağustos 2015 Çarşamba
NIETZSCHE AĞLADIĞINDA / IRVIN YALOM
Ben iki insanın daha yüce hakikati bulmak için bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum. Belki de buna aşk dememek gerek. Belki de dostluk demek daha doğru.
Acı çeken dostuna dinlenmesi için yer göster. Ama dikkat et, yatak sert olsun.
Tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. Tabii için korkuyla dolacak, yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir.
Bugün en iyi öğretmenin öğrencisinden bir şeyler öğrenen olduğunu anladım.
Benim günlerim yarından sonraki günler. Bazı filozoflar ölümlerinden sonra doğarlar.
Zaman sonsuza dek doymayacak kadar aç gözlüdür.
Kutsal olan gerçekler değil, kişinin kendi gerçeği için çıktığı arayıştır. Kendi kendini sorgulamadan daha kutsal bir şey olabilir mi?
Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.
Onun değerini şimdi anlıyorsun, çünkü onu kaybetmenin ne demek olduğunu anlamana yetecek kadar bir şeyler yaşadın.
Hayat...Doğru cevapları olmayan bir sınav.
İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor.
Kötü şöhretle baş etmek, vicdan azabıyla baş etmekten daha kolaydır.
İnsanlar vedalaşırken genellikle olayın sürekliliğini inkar eden sözler dile getirmeyi severler. Birbirlerinden ayrılırken "Auf wiederschen" yani tekrar görüşene kadar derler. Yeni bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar ama bunu unutmakta daha da acelecidirler.
Rahipler! Onlar etkilemenin sırlarını iyi bilirler! İlahilerle sizi idare eder, göğe yükselen kuleleri ve kubbeleriyle bizi bodur bırakırlar. Boyun eğme isteğini kamçılar, doğaüstü kılavuzlar, ölümden korunma, hatta ölümsüz olmayı vaat ederler. Ama bir de aldıkları bedele bakın, din köleliği, zayıfa karşı, hürmet, bedene karşı, dünyaya karşı, zevke karşı nefret!
İnsan güzel bir tenin altındaki çirkinliği görmemek için gözlerini kör etmeden bir kadını sevemez, derinin altındaki kan, damarlar, yağ, sümük, dışkı gibi fizyolojik iğrençlikleri görmez. Aşık insan kendi gözlerini çıkarmalı, gerçeklerden ödün vermelidir.
Acı çeken dostuna dinlenmesi için yer göster. Ama dikkat et, yatak sert olsun.
Tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. Tabii için korkuyla dolacak, yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir.
Bugün en iyi öğretmenin öğrencisinden bir şeyler öğrenen olduğunu anladım.
Benim günlerim yarından sonraki günler. Bazı filozoflar ölümlerinden sonra doğarlar.
Zaman sonsuza dek doymayacak kadar aç gözlüdür.
Kutsal olan gerçekler değil, kişinin kendi gerçeği için çıktığı arayıştır. Kendi kendini sorgulamadan daha kutsal bir şey olabilir mi?
Ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır.
Onun değerini şimdi anlıyorsun, çünkü onu kaybetmenin ne demek olduğunu anlamana yetecek kadar bir şeyler yaşadın.
Hayat...Doğru cevapları olmayan bir sınav.
İnsan dostunu, düşmanından daha zor affediyor.
Kötü şöhretle baş etmek, vicdan azabıyla baş etmekten daha kolaydır.
İnsanlar vedalaşırken genellikle olayın sürekliliğini inkar eden sözler dile getirmeyi severler. Birbirlerinden ayrılırken "Auf wiederschen" yani tekrar görüşene kadar derler. Yeni bir araya gelme planları yapmakta çok aceleci davranırlar ama bunu unutmakta daha da acelecidirler.
Rahipler! Onlar etkilemenin sırlarını iyi bilirler! İlahilerle sizi idare eder, göğe yükselen kuleleri ve kubbeleriyle bizi bodur bırakırlar. Boyun eğme isteğini kamçılar, doğaüstü kılavuzlar, ölümden korunma, hatta ölümsüz olmayı vaat ederler. Ama bir de aldıkları bedele bakın, din köleliği, zayıfa karşı, hürmet, bedene karşı, dünyaya karşı, zevke karşı nefret!
İnsan güzel bir tenin altındaki çirkinliği görmemek için gözlerini kör etmeden bir kadını sevemez, derinin altındaki kan, damarlar, yağ, sümük, dışkı gibi fizyolojik iğrençlikleri görmez. Aşık insan kendi gözlerini çıkarmalı, gerçeklerden ödün vermelidir.
12 Temmuz 2015 Pazar
MARTIN LUTHER KING
Ancak başkalarına acı çektirmek yerine dünya yüzünde acıya son verebilmek için kendileri acı çekmeye razı olan yürekli insanların çabası sonunda yaratılacaktır bu dünya.
Bütün insanların özgür olması için kişisel isteklerinden fedakarlık yapacaksın. Barışçı direnme hareketinin Birmingham da zafer peşinde koşmadığını, adalet ve uzlaşma sağlamak amacında olduğunu her zaman hatırlayacaksın.
Onlara hiçbir silaha, tek bir çöpe dahi ihtiyacımız olmadığını anlatmaya çalışıyorduk: bizim silahımız her çeşit silahtan güçlüydü. Bu silah haklı olduğumuza olan inancımızdı.
Eğer kişinin vicdanı insanların yaptığı yasanın Tanrının yasalarını çiğnediğini söylüyorsa, o kişi o yasaya karşı çıkmalıydı.
Toplum adaletsiz yasalar yapmışsa iyi insan için en uygun yer hapishaneydi.
Köle olmaktansa mezarıma gömülür, Tanrıma kavuşarak kurtulurum.
Bir din bir yandan insanların ruhlarını yüceltme çabasında olduğunu ileri sürer fakat diğer yandan ruhun yaşantısını derinden yaralayan toplumsal ve iktisadi koşullarla ilgilenmezse o din ölüm döşeğinde can çekişmektedir.
Martin'e göre eğitimin tek amacı kişiye belirli bir işin nasıl yapılacağını veya belirli bir meslekte nasıl başarıya ulaşacağını öğretmek değildir. Eğitimin yönelmesi gereken gerçek hedef, bireye bilimsel ve mantıklı düşünme yeteneği kazandırmak, doğruyu yanlıştan, gerçeği efsaneden ayırabilmesini sağlamak olmalıdır.
Anne seni severim, ama özgür değilim ben. Çünkü senin kuşağın haksızlıklara karşı sesini yükseltmedi hiç. Oysa ben çocuklarımın özgür olmasını isterim. Onun için çıkmayacağım hapisten.
Bütün insanların özgür olması için kişisel isteklerinden fedakarlık yapacaksın. Barışçı direnme hareketinin Birmingham da zafer peşinde koşmadığını, adalet ve uzlaşma sağlamak amacında olduğunu her zaman hatırlayacaksın.
Onlara hiçbir silaha, tek bir çöpe dahi ihtiyacımız olmadığını anlatmaya çalışıyorduk: bizim silahımız her çeşit silahtan güçlüydü. Bu silah haklı olduğumuza olan inancımızdı.
Eğer kişinin vicdanı insanların yaptığı yasanın Tanrının yasalarını çiğnediğini söylüyorsa, o kişi o yasaya karşı çıkmalıydı.
Toplum adaletsiz yasalar yapmışsa iyi insan için en uygun yer hapishaneydi.
Köle olmaktansa mezarıma gömülür, Tanrıma kavuşarak kurtulurum.
Bir din bir yandan insanların ruhlarını yüceltme çabasında olduğunu ileri sürer fakat diğer yandan ruhun yaşantısını derinden yaralayan toplumsal ve iktisadi koşullarla ilgilenmezse o din ölüm döşeğinde can çekişmektedir.
Martin'e göre eğitimin tek amacı kişiye belirli bir işin nasıl yapılacağını veya belirli bir meslekte nasıl başarıya ulaşacağını öğretmek değildir. Eğitimin yönelmesi gereken gerçek hedef, bireye bilimsel ve mantıklı düşünme yeteneği kazandırmak, doğruyu yanlıştan, gerçeği efsaneden ayırabilmesini sağlamak olmalıdır.
Anne seni severim, ama özgür değilim ben. Çünkü senin kuşağın haksızlıklara karşı sesini yükseltmedi hiç. Oysa ben çocuklarımın özgür olmasını isterim. Onun için çıkmayacağım hapisten.
11 Temmuz 2015 Cumartesi
KALDIRIM SERÇESİ / SIMON BERTAUT
Bir tarihi hatırlayamadı mı yada çuvalladı mı şöyle derdi: "O kadar gerilerde kalmış ki, ha yüzyıl eksik ha yüzyıl fazla, hiç önemi yok."
Momone, aşk ılındı mı ya ısıtmak gerek, yada vazgeçmek. Aşk buzdolabında saklanmaz.
Aşk bir zaman meselesi değildir. Bolluk yada kıtlık meselesidir. On yılda bir gün boyu sevdiğim kadar sevmeyebilirim.
Larousse bir keriz avcısından başka bir şey değil. Bir kelimeyi arıyorsun ve buluyorsun, başka bir kelimeye baktırıyor ve olduğun yerde sayıyorsun. Dilbilgisi kitaplarına gelince hepsi de çok karışık. Geçmiş zamanı şimdiki zamanı, gelecek zamanı biliyorum nasılsa. Yaşamak için bu kadarı yeter de artar bile.
Edith bozulan bir ilişkiye bir daha dönmezdi. Yapıştırmaya gelmezdi, yepyenisi gerekliydi ona. "Momone, ancak ilk seferinde hakkıyla sevebilir insan."
Amerikalıları şaşırtmamak önceden uyarmak gereklidir. Ne düşünmeleri gerektiğini bilmeleri şarttır, o zaman oyuna katılırlar. Herhangi bir şeyi yutmak üzere şartlanmışlardır.
Erkekler konuştuklarında canları istediği kadar palavra sıkarlar sana. Gelgelelim iş üstünde hile yapamazlar, gerçek sınavdır bu. Kendilerini efendi sandıkları an onları avucunuzda en sıkı tuttuğunuz andır asıl.
Başarı ve para insanı sefaletten de iyi öldürebilir.
Momone, aşk ılındı mı ya ısıtmak gerek, yada vazgeçmek. Aşk buzdolabında saklanmaz.
Aşk bir zaman meselesi değildir. Bolluk yada kıtlık meselesidir. On yılda bir gün boyu sevdiğim kadar sevmeyebilirim.
Larousse bir keriz avcısından başka bir şey değil. Bir kelimeyi arıyorsun ve buluyorsun, başka bir kelimeye baktırıyor ve olduğun yerde sayıyorsun. Dilbilgisi kitaplarına gelince hepsi de çok karışık. Geçmiş zamanı şimdiki zamanı, gelecek zamanı biliyorum nasılsa. Yaşamak için bu kadarı yeter de artar bile.
Edith bozulan bir ilişkiye bir daha dönmezdi. Yapıştırmaya gelmezdi, yepyenisi gerekliydi ona. "Momone, ancak ilk seferinde hakkıyla sevebilir insan."
Amerikalıları şaşırtmamak önceden uyarmak gereklidir. Ne düşünmeleri gerektiğini bilmeleri şarttır, o zaman oyuna katılırlar. Herhangi bir şeyi yutmak üzere şartlanmışlardır.
Erkekler konuştuklarında canları istediği kadar palavra sıkarlar sana. Gelgelelim iş üstünde hile yapamazlar, gerçek sınavdır bu. Kendilerini efendi sandıkları an onları avucunuzda en sıkı tuttuğunuz andır asıl.
Başarı ve para insanı sefaletten de iyi öldürebilir.
4 Temmuz 2015 Cumartesi
GANDİ, KILIÇSIZ SAVAŞÇI / JEANETTE EATON
Eğer bir insan gerçekten bir hakikatı yakalayabilecek olursa bunu kendi günlük hayatına ve başkalarıyla olan davranışlarına tatbik etmesi gerekir. İşte o zaman yaşayan bir hakikat olur.
Eğer her şeye susacak olursak hiçbir zaman bizi kimse insan yerine koymayacaktır.
(Satyagraha'nın manası) Bir insan inandığı hakikati ilan etmelidir ve hiç kimseye karşı şiddet göstermeden bunun uğrunda ölmeye hazır olmalıdır.
Ben kendi bedenimin hakimi olmak istiyorum. Vücudun zevk verici şeyleri istemesi terakkiye engel olmaktadır. Ben ancak dünyevi ihtiyaçlardan kurtuldukça ruh bana hakim olabilir.
Mabedin içerisinde bile huzur bulamadı. Beklediği tefekkür nerde kalmıştı? Rengarenk elbiseler giymiş rahipler sadece para toplamakla ve her gelen ziyaretçiden alacakları hediyelerle alakadardılar. Gandhi en mukaddes mabed olan İlim kuyusunda hüzünle durdu. O durmadan aradığı Allah'ı burada Benares'te bulamayacaktı.
Talebeler en verimli yıllarını bir ecnebi dilini hakkıyla öğrenmek uğruna geçirecek olursa bu düzeltilemez.
Gandhi ibadet ayinlerini bir arada yapmaları için çocukları ikna etti. Müslüman çocuklar Hinduların ışık bayramına bayıldılar. Hindu çocukları ise Müslümanların en büyük orucunun bir kısmına iştirak ettiler.
Gandhi "insan bu zorbalık ve rezaleti doğru şekilde ele alabilecek hale ancak dua ve oruçla gelebilir."diyordu. Benliğin temeline kadar sarsılmış olan kendisi saatlerce bir köşeye çekilip yalnızca düşünceye dalıyordu.
Bütün bu muazzam kitlenin yiğitçe yapacağı fedakarlık ruhuna karşı, hatta en zalim ve zorba fatihlerin bile dayanacak kudreti olamaz.
Arkasından kalan hiçbir malı yoktu, yalnız eskimiş bir çift sandal ve gözlüğünden başka. Ama hiçkimse onun kadar mezbul hediyeler dağıtmamıştı. O büyük bir milletin hürriyetini satın almış ve insanlara kardeşlik ve sulh yollarını göstermişti. Neşeli ve içi sevgi dolu bir savaşçı sıfatıyla Gandhi, yeryüzündeki maceralı hayatını sanki gökten sadece bu maksatla kendisine emanet edilmiş gibi yaşadı.
Eğer her şeye susacak olursak hiçbir zaman bizi kimse insan yerine koymayacaktır.
(Satyagraha'nın manası) Bir insan inandığı hakikati ilan etmelidir ve hiç kimseye karşı şiddet göstermeden bunun uğrunda ölmeye hazır olmalıdır.
Ben kendi bedenimin hakimi olmak istiyorum. Vücudun zevk verici şeyleri istemesi terakkiye engel olmaktadır. Ben ancak dünyevi ihtiyaçlardan kurtuldukça ruh bana hakim olabilir.
Mabedin içerisinde bile huzur bulamadı. Beklediği tefekkür nerde kalmıştı? Rengarenk elbiseler giymiş rahipler sadece para toplamakla ve her gelen ziyaretçiden alacakları hediyelerle alakadardılar. Gandhi en mukaddes mabed olan İlim kuyusunda hüzünle durdu. O durmadan aradığı Allah'ı burada Benares'te bulamayacaktı.
Talebeler en verimli yıllarını bir ecnebi dilini hakkıyla öğrenmek uğruna geçirecek olursa bu düzeltilemez.
Gandhi ibadet ayinlerini bir arada yapmaları için çocukları ikna etti. Müslüman çocuklar Hinduların ışık bayramına bayıldılar. Hindu çocukları ise Müslümanların en büyük orucunun bir kısmına iştirak ettiler.
Gandhi "insan bu zorbalık ve rezaleti doğru şekilde ele alabilecek hale ancak dua ve oruçla gelebilir."diyordu. Benliğin temeline kadar sarsılmış olan kendisi saatlerce bir köşeye çekilip yalnızca düşünceye dalıyordu.
Bütün bu muazzam kitlenin yiğitçe yapacağı fedakarlık ruhuna karşı, hatta en zalim ve zorba fatihlerin bile dayanacak kudreti olamaz.
Arkasından kalan hiçbir malı yoktu, yalnız eskimiş bir çift sandal ve gözlüğünden başka. Ama hiçkimse onun kadar mezbul hediyeler dağıtmamıştı. O büyük bir milletin hürriyetini satın almış ve insanlara kardeşlik ve sulh yollarını göstermişti. Neşeli ve içi sevgi dolu bir savaşçı sıfatıyla Gandhi, yeryüzündeki maceralı hayatını sanki gökten sadece bu maksatla kendisine emanet edilmiş gibi yaşadı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)