felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
felsefe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Haziran 2016 Pazartesi

OKUMAK YAZMAK VE YAŞAMAK ÜZERİNE / SCHOPENHAUR

Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler, herhangi bir yeteneğe sahip insan zamanını nasıl kullanacağıyla meşgul olur. 

...ve eğer yapılacak başka bir şey yoksa, böyle bir insan ya vakti israf edecek veya şeytanın yat borusu çalacaktır, yahut beynini çalıştırmak için bir sigara bunların yerine iyi bir ikame olabilir. Bu yüzdendir ki, bütün ülkelerde insan topluluklarının temel uğraşı kağıt oyunlarıdır.

Sıradan insan hayatının mutluluğunu kendi dışındaki şeylere, mala mülke, şana şöhrete, kadın ve çocuklara, dostlara, cemiyete ve benzerine bağlar, dolayısıyla bunları kaybettiği zaman mutluluğun temeli çöker. Bir başka deyişle onun çekim merkezi kendi dışındadır.

Zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir, nasıl ki aldığımız gıdalar bizi yemekle değil sindirimle beslerse. Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü kaybolur. Gerçekten de bedensel gıdalarımızla zihinsel gıdalarımız arasında durum hemen hemen aynıdır: insanın yedikleirnin beşte biri ancak hazmeidlir, geri kalan buharlaşmayla, terlemeyle ve benzeri şekilde kaybolup gider.

Bir insan ancak üzerinde düşündüğü şeyi bilir.

OKULSUZ TOPLUM / IVAN ILLICH

Pek çok öğrenme kendiliğinden olmaktadır ve pek çok planlı öğrenme bile programlanmış eğitimin sonucu değildir. 

Pek çok insan sahip oldukları bilgilerin çoğunu okul dışında edinmektedir.

Nasıl ki yetenek öğretiminin müfredat sınırlamalarından bağımsız olması gerekiyorsa, özgür eğitim de devam mecburiyetinden bağımsız olmalıdır.

Latin Amerikalı bir öğrenci kendi halkının ortalama gelirinin 350 katı kadar paranın kendi eğitimine harcanması suretiyle bu seçkin topluluğa katılmaktadır. 

Okul öğrenimi konulara ayırmakta ve böylece çocukları bu önceden hazırlanmış müfredat içine gömmeye ve uluslararası skala üzerinde  sonuçları değerlendirmeye kalkışmaktadır. Kendi gelişmelerinin değerlendirilmesi için diğerlerinin standartlarına boyun eğen insanlar bir süre aynı kuralı kendilerine de tatbik etmeye başlamaktadırlar.

(Sivil kurumlar için) Memnuniyet yaratmaktan ziyade hızlı bir şekilde ihtiyaçlar yaratmaktadırlar. İhtiyaçlarını karşılamaya çlaıştıkları bu süreçte yeryüzünü kullanmakta ve tüketmektedirler. Modern tarım toprağı zehirlemektedir. "Yeşil devrim" yeni tohumlar aracılığıyla bir hektardan üç kat ürünü alma imkanı sağlamaktadır. Fakat bunu gerçekleştirmek için daha çk gübre, böcek ilacı, su ve güç harcanmaktadır. Doktorlar, ebelerin yerini almaktadır ve insanoğlunun dönüştürüleceği yönünde söz vermektedir. Genetik olarak planlanmış, tamamen hikyenik bir dünya...

Yani dünya kilisesi olan okul, hem uyuşturucunun temin edilmesine, hem de insanın yaşam süresince işinde hizmet eden bir bilgi endüstrisidir.

Okul gelişimlerinin sorumluluğunu kendilerine vermemekle bu insanların çoğunu bir çeşit ruhsal intihara sürüklemektedir.

Okullaşmanın gizli müfredatı halkı her yerde bilimsle bilginin kılavuzluğundaki bürokrasilerin etkili ve yardımsever oldukları yolundaki mite inandırmaktadır. Aynı müfredat üretim ne kadar artarsa aynı oranda iyi bir yaşam standartına ulaşılacağı yolundaki miti öğrencilerin kafasına yavaş yavaş yerleştirmektedir.

Kaliteli bir eğitim sistemi şu üç amacı gerçekleştirmeye çalışmalıdır: Yaşamın herhangi bir anında mevcut kaynaklara ulaşmak suretiyle bir öğrenim gerçekleştirmek isteyen herkese imkan sağlamalıdır. Bilgi sahibi olanların bu bilgilerini paylaşmaları konusunda kendilerinden bir şeyler öğrenmek isteyenleri bulmalarına yetki tanımalıdır. Halka yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlayabilecek bir imkan olarak bir konuyu onlara sunmak isteyenler için gereken her türlü olanağı sağlamalıdır.

2 Haziran 2016 Perşembe

CESUR YENİ DÜNYA / ALDOUX HUXLEY

Toplumculuk
Sadece devlete hizmet etmek için yaşamalıydılar. Kendilerini farklı kılacak çabalardan kaçınmalıydılar, aldıkları eğitim ve öğretimden sonra (yani "şartlandırma" sonucunda) farklılaşmayı yaratacak güçleri de kalmayacaktı.

Dengecilik
Vatandaşlar herhangi bir yolla toplumu değiştirmeye kalkışmamalıydılar.

Çocuklarımızı ve bebeklerimizi gelecekte terk edemeyecekleri bir toplumu sevmeleri için şartlandırırız.

İnsanlar kırsal bölgeleri ziyaret ederken başkaca hiçbir şey tüketmez hale geliyorlardı. Yaban çiçekleri ve hoş manzaralar! Bunlar hep masrafsız. Esas olarak tabiat aşkı fabrikaların işlememesini sağlar, bu yüzden bu tabakada yer alan gruplarda doğa aşkını silmek daha iyi olacaktı.

Aile yaşamı duyguların güçlenmesine yol açtı. Böylece çok duygusal davranarak dengeli fikirler üretmeleri mümkün müydü?

İnsanoğlu iyi bir üretim yapmayı ve aynı zamanda tüketici bir toplum oluşturmayı seçti.

...yalnız kalıp düşüncelere dalmasınlar diye boş bırakılmadıklarından...devamlı bir aradaydılar.

Mevcut toplum yapısı  bizi düşünmeye teşvik etmiyor. Zeki insanlar aptala oyunlar oynayarak boşa zaman harcıyorlar. Kitap ve gazetelerimizde yeni fikirler yazılmıyor. Bu nedenle toplumumuz, düşünce sahibi insanın temel ihtiyaçlarını karşılamıyor.

Bütün eğitim sisteminde onun "ruh" diye canlandırdığı şey unutulmuştu.

Toplumumuzun standardına göre çok zeki olanlar, er yada geç bir adaya gönderilir. Özgün fikirleri olanlar, yani yersiz soru soranlar ancak bir adada tek başlarına kalırlarsa kendilerine gelebilirler. Biz toplumu olduğu gibi kabul etmeyenleri, kötülük yapamayacakları bir yere koyarız.

Genç ve zengin kişiler, kendi yaşamlarının kendileri tarafından kontrol edildiğini düşünebilirler. Fakat yaşlandıklarında, insanoğlunun bağımsız olmadığını fark edeceklerdir. O zaman ibadetin gerekli olduğunu anlayacaklar.

(Tanrı ile ilgili) "Bence var olması muhtemeldir. Ama uygarlığımızın O'na ihtiyacı yok. Biz mutluluğu, ilaçları ve makinaları seçtik. Tanrı'yı unuttuk. O'nun bize yapabileceği pek bir şey kalmamıştır. Tanrı'nın insanlar için üstesinden geldiği sorunları, biz kendi çabamızla hallettik.

"Eğer Tanrı'yı düşünmeleri için onlara yardım etseydiniz, eğlenceye pek fazla bağlı olmayacaklardı. Bazı şeyleri cesaretle yapmaları ve sabırla bazı olaylara katlanmaları için ellerinde bir neden olacaktı bu. 

Eğer bir Tanrınız olsaydı, kendi nefsinizden feragat edecek bir sebebiniz olacaktı. O zaman insanlar şu an kendi nefisleri için arzu ettikleri şeyleri hiç istemeyecklerdi.

Ama sanayi uygarlığı ancak nefsinden feragat olmadığı zaman gerçekleşebilir. Eğer insanlarımız kendi mallarından vazgeçselerdi, fabrika çarkları duracaktı.

Cesur Yeni Dünya'nız insanlara en uygun yaşam tarzını öğretmiyor. Siz insanları her zaman için rahatlığa özendiriyorsunuz.

Çalışmak Yabani'ye büyük bir mutluluk veriyordu. Londra'da geçen onca tembel haftalardan sonra, ustalık ve sabır isteyen bazı şeyler üretmeye çalışmak saf bir neşe kaynağıydı.




7 Nisan 2016 Perşembe

ANTİK İNANÇLAR, MODERN HURAFELER / MARTIN LINGS

Evrim artık çobanların inanmadığı ama sürülerinin selameti için savunmayı sürdürdükleri bir tür dogmadır. (Paul Lemoine)

Başka dinlere karşı beslenen ilgi yada hoşgörünün tümü dğeilse ile büyük bir bölümünün karşılıklı anlayıştan çok akademik meraktan ve dine karşı "özgürlük" hurafesiyle karışık bir ilgisizlikten kaynaklandığı doğrudur.

Hristiyanların kalplerinin bir dinde sükünete kavuşabilmesi için "Rahman" sıfatının boş bir söz olmadığını ve Tanrı'nın yalnızca bir veya birkaç halkı seçmediğini bilmeleri gerekir. 

...dünyayı kanatlarıyla kazan bir kuşun uçma şansı olmadığına göre, eğer herhangi bir yolla dünyayı kazmaktan vazgeçilirse, en azından uçmaya teşebbüs ihtimali doğar. 

"İman dinlerin temelidir, fakat daha ileiryle ualşıp Tanrı'da kendini bulanlar için artık sonra erer. Burada artık kişi inanmaz, çünkü görür. Hakikati gören birisinin artık inanmaya ihtiyacı yoktur. " (Şeyh Ahmed Al Alevi)

Eğer, zekayı temsil eden din, insandan aklın ulaşamayacağı yerde dinin otoritesini kabul etmesini isterse aslında akla karşı olan hiçbir şeyi kabul etmemesini istiyor demektir.

...bir insan topluluğu ile bir başkası arasındaki geniş farkı düşünürken Tanrı'nın aynı dini biçimi bütün insanlara zorla kabul ettirmesinin tuhaf olacağını unutmamak gerekir.

5 Nisan 2016 Salı

SEVME SANATI / ERICH FROMM

Çağdaş insan üç yaşında bir çocuk konumundadır. Ancak gereksinim duyduğu an baba(Tanrı) diye bağırır. Gereksinimi yoksa eğer, oyununa dalıp gider.

Her şeyden önce sıkıca düzenlenmiş ve makineleştirilmiş çalışma düzeni insanı en temel insanca isteklerinden, kendini aşma ve bir olmadan habersiz kılar...sıkıntıdan eğlenceyle, eğlence sanayinin ona sunduğu müzik ve filmlerle kurtulmayı dener, bundan başka  eski eşyalarını değiştirip durmadan yeni bir şeyler alarak kendini avutur.

Bir şeyi yitirmekten korkan istifçi ne kadar çok şeyi olursa olsun, ruhbilim dilinde yoksul ve yoksun bir kişidir. Ancak kendinden bir şeyler verebilen kişi zengindir... En önemli verme edimi, maddi şeyler değil aksine insana özgü dünyadan bir şeyler vermektir. Bir kişi bir başkasına ne verebilir? sahip olduğu en değerli şeyden, yaşamından kendinden bir şeyler. 

Kişi uğrunda emek harcadığı şeyleri sever ve kişi sevdiği şeyler için emek harcar.

Çocuk herhangi bir şeyi yada hayvanı bir köşeye çeker, tanıyabilmek için onu kırar, kelebeğin kanatlarını, onu tanıyabilmek için, sırrını zorla çözebilmek için zalimce koparır. Zulmün kendisi, daha derinlerden gelen bir dürtüye ağlıdır.eşyaların ve yaşamın sırrını çözebilmek...

Büyüyen çocuğa duyulan anne sevgisi, kendisi için bir şey istemeyen sevgi, belki de en güç başarılabilecek sevgi dürtüsüsüdür...kadın, eğer kocasını, diğer çocukları, yabancıları ve tüm insanları sevebiliyorsa, gerçekten seven anne olabilir. Burada ölçüt çocuğun ayrılmasına gösterilen istek ve ayrıldıktan sonra sevmeyi sürdürebilmektedir.

Kapitalist toplumda eşitliğin anlamı değiştirilmiştir. Eşitlikle kastedilen, bireyselliğini yitirmiş insanların, otomatların eşitliğidir. Karşıt kutupların eşitliği yerine kadın erkek aynılaşıyor.

Yoğunlaşmanın, bir sanatta ustalaşmak için gerekli olduğunu kanıtlamaya pek gerek yoktur. Aksine bizim uygarlığımız insanı başka yerlerde görülmeyen yoğunlaşmamış ve dağınık bir yaşam modeline yöneltir. Birçok şeyi bir arada yaparsınız olur. Radyo dinler, sigara içer, yer içersiniz. Ağzı açık, sabırsız, her şeyi, resim,içki, bilgi yutmaya hazır bir tüketicisiniz. Konuşmadan, sigara içmeden, okumadan, hareketsiz oturmak birçok insan için olanaksızdır. (Sigara yoğunlaşmanın güzel bir belirtisidir, eli, ağzı, burnu ve gözü oyalar.)

Okunacak kitaplar, kitap kulübünce seçilir, filmler filmcilerle sinema sahipleri tarafından verilen ilanlarla saptanır. Geride kalanlarsa hep yeknesaktır: arabayla pazar gezintisi,televizyon programları, kağıt oyunları ve toplantılar...Böylesi bir düzenin ağına düşen kişi, insan olduğunu, tek bir birey olduğunu nasıl hatırlar?

Olgunlaşmamış sevgi "Seni seviyorum, çünkü gereksinimim var"der. Olgunlaşmış sevgi ise "Sana gereksinimim var, çünkü seni seviyorum"der.

Çağdaş insan içinde bulunduğu anı yaşamaz, ya gelecekte yaşar ya geçmişte.

Tanrı (baba) sevgisi doğası gereği isteklerde bulunur, kurallar ve yasalar koyar ve çocuklarına karşı sevgisi bu kurallar ve yasalara olan itaatlerine göre biçimlenir. O kendisine en çok benzeyen, en çok itaat eden ve ondan boşalacak yeri mirascısı ve ardılı olarak en iyi dolduracak olan oğlunu sever.

Tüm uygarlığımız, karşılıklı kar sağlayan bir alış veriş düşüncesi, satın alma açlığı üzerinde yükseliyor. Çağdaş insanın mutluluğunun temel unsurunu, mağaza vitrinlerine bakmak, peşin yada taksitle dilediği bir şeyi almak oluşturmakta. Kadın yada erkek insanlara aynı gözle bakıyorlar. erkek için, çekici bir kız, kız için çekici bir erkek peşinde oldukları ganimetlerdir. "Çekicilik" kişilik pazarında genellikle aranan ve peşinde koşulan bir süslü nitelikler paketi anlamına gelir. Kişiyi çekici yapan şey, fiziksel olduğu kadar düşünsel olarak da günün modasına bağlıdır.

13 Mart 2016 Pazar

ÜTOPYA / THOMAS MORE

İnsanları kötü eğitim almaya mahkum ederseniz, bebeklikleirnden itibaren ahlaklarının bozulmasına izin verirseniz, daha sonra da bu eğitim sonucu suça itildiği için onu cezalandırırsanız, bizzat kendinizin hırsız yaptığı insanları cezalandırmaktan başka hiçbir şey yapmamış olursunuz.

Yoksulluk ve sefaletin artmasının bir nedeni, insanlarımızın lükse aşırı düşkün olması. Sadece zengin aileler arasında değil, uşaklar, işçiler, köylüler arasında, kısacası toplumun her kesiminde şatafatlı giyinmek ve pahalı yemekler yemek marifet sayılıyor. Fuhuş yuvalarınız da var, meyhaneler ve birahaneler de çabası. Bunlara bir de uğrunda su gibi para harcanan zarları, kağıtları, oyun masalarını, futbolu, halka oyununu ekleyin.

Bütün canlıları açgözlü ve haris yapan yoksulluk korkusudur, ama insanı korkudan başka diğerlerinden üstün olmak ve aşırıya kaçmak arzuları da açgözlü yapar. 

...gençler, yanlarında da yaşlılar oturur, böylece yaşlıların bulundukları masada oturan gençlerin seviyesiz söz sarf etmeleri yada uygunsuz hareketler yapmaları da önlenmiş olur. 

Ütopyalılar, yıldızlara veya güneşe bakmak dururken insanın bir mücevhere yada bir taşın sahte ihtişamına nasıl bu kadar kapılabildiğine şaşırırlar.

Kibirli insan kendi mutluluğunun, başkalarının talihsizlikleri ile bir aradayken, daha da artttığını düşünür, insanlar servetlerini sergileyerek kendilerini daha güçlü hissederler.

Aşırı adalet, aşırı hasarlar yaratır. Yasalara aykırı en ufak hatayı ölümle cezalandıran yada bütün suçları aynı kefeye koyan o korkunç stoacı anlayışı niye benimseyelim ki?

Halka servet ve özgürlük verilmemesi kralın yararınadır, zenginlik ve özgürlük, adaletsiz ve zalim hükümetlere karşı halkı tahammülsüz yapar, halbuki zorunluluk ve yoksulluk nefsi köreltir, sabırlı olmalarını sağlar, ruhlarının yücelmesine neden olur, aksi takdirde halk isyan çıkarmak isteyebilir.

İnsanların yaşamlarını İsa'nın kurallarına göre şekillendiremeyeceklerini anlayan vaizler, sizin bana önerdiğiniz şeye benzer bir yolu deneyerek, İsa'nın öğretisini, insanların mevcut alışkanlıklarına uyduracak biçimde değiştirdiler.  Bu ise, insanların vicdan rahatlığı içinde günah işlemelerinin önünü açmaktan başka bir işe yaramadı.

Evli bir kadını ayartmaya kalkışan, zina yapanla aynı cezaya çarptırılır, çünkü ütopyalılar bir suça teşebbüs etmekle o suçu işlemek arasında bir ayrım görmezler, suçun gerçekleşmiş olması ona teşebbüs eden kişinin daha az cezayı hak ettiği anlamına gelmez.

Doğada az bulunan fakat herhangi bir kullanım değerine sahip olmayan şeylere aşırı değer vermek, insanoğlunun çılgınlığından başka bir şey değildir. 

Onlara göre tabiat ana tüm cömertliğiyle bize gerekli olan su ve toprak gibi şeyleri kolayca erişebileceğimiz bir şekilde önümüze koymuş, bize gerekli olmayan faydasız şeyleri de bizden uzak kılmıştır.

ŞEYTANA SATILAN RUH YADA KÖTÜLÜĞÜN EGEMENLİĞİ / JEAN BAUDRILLARD

Eskiden şu yada bu şekilde Tanrı yada benzer bir şeyin lütüfkarlığına, armağan ettiğine inanılan yaşama, kurbanla karşılık verebilmek mümkündü. Oysa günümüzde lütüfkarlığına karşılık verebileceğimiz birileri kalmadığından, her türlü aşkınlık da sona ermiş durumda. Aldıklarımızın karşılığını bir şekilde veremediğimiz için bize sunulmuş bir dünyada yaşama düşüncesini de kabul edemiyoruz. 

Durum böyle olunca geriye doğal dünyayı yok edip, yerine yapay bir dünya koymaktan başka yapacak iş kalmıyor, bizi hiç kimseye hesap vermek zorunda bırakmayacak, gerçeğiyle hiçbir benzerliğe sahip olmayan bir dünya istedik.

Dini değerleri sonsuza dek gömdüğümüzü sanarak yerlerine koyduğumuz bu hakikatle bu akılcılık, kısaca bu nesnel gerçeklik, aslında ayni dini değerlerin büyüsünü yitirmiş mirasçıdan başka bir şey değildir.

Öngörülen tehlikde sınırı bir kez aşıldığında zaman, para, cinsellik, üretim gibi şeyler baş döndürücü bir hızla çoğalıp boşlukta yüzmektedirler. Artık bu aşamada, özgürlüğün, özgürleştirilme tarafından aşılıp geçilerek anlamını yitirdiği söylenebilir. 
...Eskiden yasaklar yukarıdan, çok uzak bir yerlerden gelirdi. Günümüzde onu da içselleştirerek düşünsel gücün standart bir ürünü haline getirdik.

Her şeyi anında gerçekleştirme olanağına sahip olmak, sıradışı özgün olayların ortaya çıkmasını engellemektedir. 

Bütün hiyerarşiler, ayrımcılıklar, üstünlük ölçekleri, şu karşılaştırabilme, ölçme ve ideolojik ölçüm araçlarına geçişle birlikte başlamıştır. (IQ)

Hak, hukuk adı altında mutsuzluk bir geçim kaynağı haline getirilmiştir. Kaza tazminatı, depresyon tazminatı, her tür olumsuzluğa biçilen ticari değer, her türlü engel, cinsel taciz ve tecavüz, hatta genetik bozuklukların neden olduğu doğum sonrası çekilenbüyük acılar, şu kör sağır ve zihinsel özürlü olan çocuk doğduğu için yaşam boyu bakılma tazminatı kazanmıştır.

Modanın yaşamın bütünüyle ilgili kusursuz bir eskime ve kompulsif değişim örneği olduğu söylenebilir.

Yalan haberi doğuran şey haber bolluğu, haberin büyüleme gücü ve durmadan yineleniyor olmasıdır.

Mevcut dünya düzeninin amacı kesinkes olaysız bir dünyada yaşanmasını sağlayabilmektir. Oysa bu bir anlamda tarihin sonu demektir. Ne var ki, bu son Fukuyama'nın istediği gibi demokratik olgunlaşmayla değil, terörü önlemeye yönelik bir terör, her türlü olay olasılığı ortadan kaldıran bir karşı terörle gerçekleşeceğe benzemektedir. Güvenlik adı altında teröre başvuran bir sistem, sonunda bu terörü bizzat kendine uygulamıştır.

Her ne şekilde olursa olsun özgürleşmeye çalışan insan artık neden ve niçin özgür olması gerektiğini bilemediği gibi, böyle bir ortamda nasıl bir kimliğe sahip olması gerektiğini de bilememektedir. Her şeye sahip olan kendi kendisinden nasıl yararlanması gerektiğini bilememektedir.

İnternet olayında arama parametrelerinin ötesinde bulabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Her sorunun önceden belirlenmiş bir yanıtı vardır.

Makine başına oturduğunuz zaman karşınızda iletişim kurabileceğiniz biri yoktur. Makinenin karşınıza çıkardığı herhangi biriyle idare etmek durumundasınız. 
İnsan ekranın karşısından hiç kalkmadan tüm yaşamını makine gibi geçirebilir. Uyuşturucu da zaten kapalı devre bir çılgınlık düzeyine varan karşılıklı etkileşim sürecinin kusursuz bir örneğidir.

Politikacılar iktidara gelir gelmez otomatik denilebilecek bir şekilde bu kurnazlık yöntemine baş vurarak kendileirni başa getirenlere karşı çalışmaya başlamaktadır. Tıpkı entelektüellerin kısa bür süre içinde esinlendikleri düşüncelere karşı çıkmaya başlamaları gibi.

Zekayı ölçmek bir zekadan yoksunluk göstergesidir. (Stephen J. Gould)

Eğer zeka diye bir şey varsa, bu suç ortaklığının en üst aşamasına gönderme yapmaktır. (düşmanla işbirliği yapmak, bilgi sızdırmak, satmak yani casusuluk vs!)Bu anlamda ölçüm cetvelinin en alt sırasında yer alan bir zeka en üst basamakta yer alandan daha zeki olabilir.

Suçlu olmak sorumlu olmaktan daha kolaydır, zira suçu karanlık güçlerin üstüne atabilirsiniz, oysa sorumluluktan kaçış yoktur.

Aşırı miktarda gerçeklik kendisine inanılmasını engellemektedir. Dünya hakkında bilinebilecek her şeyin ve yaşamla ilgili tüm konuların teknik açıdan tüketilmesi, sahip olunan sınırsız olanaklar, gereksinim ve arzuların gerçekleştirilebilmesi böyle bir sonuca yol açar gibidir. 

Bacağım yokken bile acıdığını hissediyorum, o zaman öldüğünüzde cehennem azabını çekmeyeceğinizden nasıl emin olabilirsiniz? (Moby Dick)

Kendimizi somut bir varlık olarak gördüğümüz an içimizdeki tüm duygular olumsuz hale gelmektedir. Varlık değil, yokluk üzerinde odaklanılmaktadır.

Seyirci hiçbir şey anlamaması gerektiğini anlamakta, önüne konulanlara hiç gerek olmadığını, önemli olan tek şeyin kültür adlı dayatma, yani kültür adlı entegre devreye bağlılık olduğunu kavramaktadır. (Çağdaş Sanat)

Dünyanın ne kadar sefil bir yer olduğunu anlamak için bir mankenin yüz ve vücut hatlarının, en az bir Afrikalının iskeletini andıran görüntüsü kadar etkili olduğu söylenebilir. Bakmayı bildiğiniz takdirde aynı vahşetle her yerde karşılaşabilirsiniz.

Aşırı sağlıklı olmak virüslere ve hastalığa yol açabilr. aşırı güvenlik önlemi bağışıklık sisteminin çökmesi gibi yeni bir tehdidin oluşmasına yol açabilir. Sermaye fazlalığı spekülasyon ve borsanın ökmesine yol açabilir. Aklın fazlası düşüncesizce davranışlara yol açabilir. Haber, bilgi fazlalığı olgular konusunda bir yargıya varılamamasına ve kafaların karışmasına yol açabilir.

Hareket halindeki bütün sistemler, süreçler, maddeler, yer çekimsel bir çökme yaşarlar. Hızlandırma en üst düzeye ulaşıp, bu sınırı aştığında kendi kendini yok edecek negatif bir sınır çizgisi, bir kaşrı şok dalgası, bir tür daha büyük karşıt güç yaratmaktadır.

Pascal: Tanrı'ya ve sonsuz yaşama inanmak çıkarınızadır zira onların yokluğu yaşamınızı feda etmek gibi çok da önemli sayılamayacak bir sonuca yol açabilir, oysa var olmaları durumunda acayip karlı çıkacağınız söylenebilir. 

Demokratik ilke demek herkesin kendi lanetlenmiş payına sahip olması demektir. Oysa vatandaşların bu zorunlu göreve boyun eğmek gibi bir niyetleri olmadığı ve yanlış bir iş yapmaktan korktukları görülmektedir.

Hak ettiğiniz yöneticilere sahipsek onlara karşı hissettiğimiz aşağılama duygusu, politik bir hayvan olarak, kendi kendimize duyduğumuz aşağılamanın yansımasından başka bir şey olamaz. 

9 Mart 2016 Çarşamba

YALNIZ GEZENİN DÜŞLERİ / J.J. ROUSSEAU

Düşünen yalnız bir insan kaçınılmaz olarak kendisiyle meşgul olur.

Geleceğini bildiğim dertten değil, hissettiğim dertten üzülürüm ki, bu da onu oldukça hafifletir.

Gerçek mutluluğun kaynağının bizde olduğunu, mutlu olmayı bileni bedbaht etmenin insanların elinde olmadığını öğrendim.

Yaşamak için doğmuştum, yaşamadan ölüyorum. En azından bu benim suçum değil ve beni Yaratan'a yaratmama engel olunan büyük eserleri olmasa da en azından boşa çıkarılan iyi niyetlerimi, sağlıklı ama işe yaramaz hale getirilmiş duygularımı ve insanların beni horlayarak denedikleri sabrımı sunabileceğim.


İnsanların yaptığı kötülük, bana hiçbir şekilde dokunmuyor, beni korkutan yapabilecekleri kötülüktür.

İhtiyaçlarımla ilgili hissettiğim her şey beni üzer, aklımı karıştırır bedensel ihtiyaçlarımı göz ardı etmeden, zihinsel zevklerden gerçek anlamda bir tat alamam.

Misafirperverliğin bir tek Avrupa'da satıldığını gördüm. Asya'nın her yerinde sizi ücretsiz barındırırlar. Belki rahat etmek söz konusu bile değil ama "Ben insanım ve insanlara konuk oldum" diyebilmek az şey mi? Beni barındıran insanlığın ta kendisidir. Yürek bedenden daha çok gözetilirse, ufak mahrumiyetlere daha kolay katlanır.

Mutsuzluk şüphesiz çok büyük bir öğretmendir fakat bu öğretmen, derslerini pahalıya ödetir ve faydası da parasına değmez.

Gördüm ki bir iyiliği zevkle yapabilmem için zorlanmadan, serbestçe hareket etmem gerekiyor ve iyi bir işten alacağım tadın yok olması için onun benim gözümde bir görev olması yetiyor. O andan itibaren, mecburiyetin ağırlığı en tatlı zevkleri bile bir yük haline getiriyor.

Uygarlaşmış insan, doğanın kendisine bahşettiği özgürlük ve erdemi lüks ve tüketim uğruna bir kenara bırakmıştır.

Kendi dışımızda hiçbir şeyden değil, sadece kendimizden ve kendi varlığımızdan zevk alınır ve bu durum sürdükçe tıpkı Tanrı gibi insan kendi kendine yeterli olur.

Benim yerine kendi yarattıkları ve gönüllerince nefret edebilmek için istedikleri şekle soktukları Jean Jacques'tan başkasını görmeyecekler. Öyleyse onların beni görme biçimlerinden üüzntüye kapılmam yanlış, buna hiç aldırmamam gerekir çünkü onların gördükleri ben değilim.

Genç bilgeliği öğrenme, yaşlılık da uygulama zamanıdır. İtiraf ederim ki, tecrübe daima bir şey öğretir, fakat sadece bundan sonra yaşayacağımız zamana faydası vardır. Ölme zamanı gelince naısl yaşamak gerektiğini anlamanın ne değeri var.

İnsanların başkalarını eğitmeye başlamadan önce kendisi için öğrenmesi gerektiğine inandırm.

Şimdiye kadar insanların kötülüğün ürünü olarak gördüğüm olayları artık insan aklının kavrayamayacağı ilahi sırlar olarak görmekten kendimi alamıyorum.

Yaşlı birinin öğreneceği tek şey ölmektir, fakat aksi gibi benim yaşımda en yapılan da bu, ölümün dışında her şey düşünülür.

Tüm yaşlılar hayata çocuklardan daha fazla bağlıdırlar ve gençlerle karşılaştırıldığında daha zor ayrılırlar hayattan. Çünkü ömürleri boyu bu dünya için çalışmışlar ve tüm çalışmaları sona erdiğinde boşuna emek verdikleirni görmüşlerdir.

26 Ocak 2016 Salı

GÜNEŞ ÜLKESİ / CAMPANELLA

Kent'in en büyük yöneticisi bir baş rahiptir. Halk ona Hoh der, gerek dünya işlerinin, gerek ahiret işlerinin başı odur.

Havarinin dediği gibi, Ayrılmışsak suçumuz yoktur, zaten alışmış değildik ki.

Sizler bilgin diye Aristoteles'in gramer ve mantık kurallarını en çok bilenlere diyorsunuz, sizin memleketinizde bilim sadece domuzuna yorulma ve kölece ezbercilik isteyen bir iştir.

Onlara göre insanın bir evi, bir karısı, kendi çocukları oldu mu, mal mülk derdine düşer. Bencillik bundan doğar. Oğlumuzu yükseltmek, zengin etmek ve miraslara kondurmak için halkın varını yoğunu elinden alırız.

Güzel görünmek amacıyla boyanan, boyunu yükseltmek için yüksek topuklu ayakkabı giyinen ve ayaklarının kusurunu gizlemek için de uzun elbise giyen kadınlar ölüm cezasına çarptırılır.

Hangi ulus, yada hangi insan İsa'nın hayatına benzer bir hayat sürebilir? Buna bakıp, Kutsal kitaplar boşuna yaratılmıştır mı diyeceğiz? Hayır var gücümüzü kullanıp onlara yaklaşabilelim diye.

İnsan kendini dine adamalı ve Yaradana tapmalıdır. Bunu da Tanrının eserlerini incelemek ve anlamak, buyruklarına uymakla yapabilir ancak.

Dikkat ederseniz, görürsünüz ki, dinliler dinden uzaklaşıyorsa din kurallarının sığlığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar.

Montedoro'da anasıyla çiftleşmeye yanaşmayan bir atı ben gözlerimle gördüm. Bunun nedeni ananın döllenmemesinde değil, tabiattan gelen bir saygıda aranmalı.

Yurttaşlar yoksul, devlet zengin olduğu sürece, herkes yurt uğrunda ölmeye can atardı, ama yurttaşlar zenginleşince herkes kendi çıkarı uğrunda yurdunu batırmaktan çekinmez oldu.

2 Eylül 2015 Çarşamba

DİN VE ALLAH İNANCI / ABDULLAH DRAZ

Birisi bana "İslam aleminin en önemli ve en yaygın problemi nedir?" diye sorduğu zaman düşünmeden ve tereddüt etmeden cevap verdim: "Problem yönetici ve halk problemidir. Yönetilen ve yöneten arasında korkunç bir uçurum vardır."

Batı kızarmış bir meyvedir, ne zaman yere düşeceği belli olmaz.

Gerçekten akıl, düşünce, kalp Batı fabrikasında yapılır. Fabrika çalışmasını Doğuda sürdürür.

Felsefenin gayesi bilmektir, dinin gayesi ise inanmaktır. Felsefenin hedefi katı bir düşüncedir, donuk halde gözler önünde canlanır. Dinin hedefi ise hareket dolu bir güç ve atılım dolu bir ruhtur.

Din, az veya çok aklın verilerine tam olarak bağlanmaz, buna kalbin desteğini de ekler.

Bilgi alanımızın genişlemesiyle bilgisizlik alanımız da genişliyor. Zira her yeni dairenin çemberi bir diğer dairenin çemberini hem içten hem de dıştan keser. İnsan aklı gözleyebildiği her noktanın ötesinde göremediği birçok noktaların bulunduğunu kabullenmekten başka bir şey yapamaz.

Çağımızda toplumun değişik kesimlerinde din ruhunu geliştirme zaruretine inanmayan, kalkınmasını din dışı unsurlara bağlayıp da kalkınmış, köklü bir devlet düzeni kurmuş bir devlet yaşayabilir mi?

Psikolojik haller bir çelişkiden doğmakta ve bir çelişkide son bulmaktadır. Mesela ilim arzusu cehli itirafla nihayete ermektedir. Eğlence isteği kasılmayla son bulmaktadır. Sanki her şey kendi özünde kendisini yok eden mikrobu da taşımaktadır. Mutluluk yolunda aşırı ihtiras insandaki huzur ve hoşntluğu giderir, elemin daha çok artmasına sebep olur. (Auguste Sabatien)

İnsanın başlangıçta barınak olarak mağaralarla yetinmesi, örtü olarak hayvan derileriyle örtünmesi onun meşgalelerinin azlığını ve maddi arzularının gelişmemiş olduğunu, binaenaleyh dini duygusunu geliştirmek için geniş bir düşünce zamanına sahip bulunduğu ve böylece ruhi değerlerini geliştirebileceğine delil olmaz mı? Bunun tersi olarak günümüzde insanların medeni hayat içerisinde fazlasıyla haşrüneşir olması sonucunda manevi duygular gittikçe azalıp zayıflamakta mıdır?


21 Ağustos 2015 Cuma

SOKRATES'İN SAVUNMASI / EFLATUN

Zor olan dostlarım ölümden kurtulmak değil, kötülük yapmaktan kaçmaktır çünkü o, ölümden daha hızlı koşar. Ben yaşlıyım ve ağır hareket ederim ve bu ikisinden yavaş olanı bana yetişti fakat beni suçlayanlar zeki ve hızlı oldukları için hızlı koşan onları yakalayacak: Kötülük.

İnsanları öldürerek yaşadığınız kötü hayatın kınanmasından kurtulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. En kolay ve en asil yol, başkalarını susturmak değil, kendinizi mümkün olduğunca iyileştirmektir.

Jimnastik antrenmanı yapan bir öğrenci herkesin övgülerini ve eleştirilerini hiç yorum yapmadan kabul etmeli mi yoksa sadece uzman birisininkini mi mesela doktor veya antrenörünkini mi kabul etmeli? ...O halde sadece bir uzmandan gelen eleştiriye korkmalı ve övgüye sevinmeli, diğerlerininkine değil.

Eğer senin değerli eşyalarından irisi mesela öküz veya eşek, sen onun ölmesini istediğine dair herhangi bir imada bulunmadığın halde kendisinin yaşamına son vermiş olsa, ona kızmaz mısın, onu cezalandırmaz mısın? Tanrı bizim koruyucumuz, bizim de onun değerli eşyaları olduğumuz inancını, şimdi filozoflara yakıştırdığın sabırla ölümü isteme özelliğiyle nasıl uzlaştırıyorsun?

Ölümün yaklaşmasından yakınan bir adam görürsen onun bu isteksizliği, onun bilgeliğe aşık değil, vücuduna ve muhtemelen aynı zamanda para veya her ikisine aşık birisi olduğuna yeter bir delil değil midir?

Cesur insanlar ölümü daha büyük kötülüklerden korktukları için göze almazlar mı? Böylece filozoflar dışındaki herkes sadece korkudan dolayı ve korktuğu için cesurdur.

İnsanlardan nefret etme duygusu tecrübesizliğin getirdiği başkalarına duyulan çok fazla güvenden ileri gelir. Bir adama güvenirsin ve onun tamamen doğru, sağlam ve güvenilir olduğunu düşünürsün ve sonra kısa bir süre içinde onun yanlış ve hilekar bir alçak olduğunu anlarsın ve bu bir adamın başına defalarca gelince özellikle de kendisinin en güvendiği ve yakın dostları saydığı kişiler arasından böyleleri çıkınca birçok hayal kırıklıkları neticesinde herkesten nefret eder ve hiç kimsede hiçbir iyi yanın bulunmadığına kanaat getirir.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

UYGAR BARBARLIK / STJEPAN G. MESTROVIC

Amerika "kültürün sıfır noktasını, kültürsüzlüğün gücünü" temsil etmektedir. (Baudrillard'a göre)

İnsanlar obur ve aleni tüketimleriyle çevreye ve Üçüncü Dünyaya verdikleri zararlar bağlamında "Ben" nesline yada bu neslin suç veya ahlaki bilinç eksikliğine atıfta bulunmak zorundadır.

Veblen 20.yüzyıl sonu Amerikasında uygulanan aşağıdaki barbarca alışkanlıkların çoğunu fark etmişti ki, alkollü içki tutkusu, savaş bağımlılığı yada avlanma, kumar, spor ve dinin yanı sıra savaş alışkanlıkları olarak adlandırdığı her şey. Sıradan işler aşağılanır olmuştur.

Veblen israfa yol açan bir nesneyi prestij sağlayıcı ve barbarca olarak kabul etmektedir.

Barbarca alışkanlıklar.... sağlıklı bir vücut, biçilmiş çim, insanı prestij sahibi kılan araçlar, büyük evler ve itaatkar köpekler prestiji ve ayrıca iyi bir karakteri ortaya koymaktadır.

Pozitivistler bilimi dinin, aklı da imanın yerine geçirmeye çalıştılar.

Bütün ilkel topluluklardaki eğitimli sınıf yapı, uygulama, hiyerarşik sıralama, ritüel, seremonik giyim ve öğrenilmiş alet edevat için zor beğenir insan grubunu teşkil etmektedir.(akademisyenler)

Akademisyenler hala öğrencilerini şekiller, seremoniler ve zorlu angaryalar dünyasına hazırlamakla meşguldürler. Kabul edilebilir bir format içerisinde hiçbir alıntı yapmadan harika bir metin ortaya koyan bir öğrencinin vay haline.

Durkheim, her ne zaman farklı kültürlere sahip iki nüfus, iki insan grubu birbirleriyle sürekli bir etkileşime girse, daha uygar olan topluluğun yada kendisini böyle gösteren topluluğun diğerine karşı şiddet kullandığını akla getiren belirli hisler gelişmektedir.

Horkheimer, girişilen savaşlarda sebep temelde insanoğlunu mutlu etmeyen bolluğa karşı beslenen açgözlülükte yatmaktadır.

Freud'a göre hiç kimse tam anlamıyla normal değildir ve her birimizin hergün normallikle psikoz arasında gidip geldiğimiz ....

Cumartesileri çim biçme makinelerinin sıradan bir hal alan gürültüsünden, orta sınıfın seyredilmese bile günün çoğu vakti acınacak bir hal arz eden televizyonu açma alışkanlığına değin, postmodern insanlık kendilerine mutlak sessiz ve sakinliğin hoşgörülemez olduğu gerçeğini ifşa etmektedir.

Yaşam ve rüyalar aynı kitabın farklı sayfalarıdır. (Schopenhauer)

Postmodern kültürle çocukların ve eşlerin taciz edilmesi, adam öldürme, tecavüz, uyuşturucu kullanımı ve intihar gibi her türlü barbarca eylemin sorumlusu olarak stresi göstermek yaygınlaşmıştır.

Schopenhauer medya vasıtasıyla kavramları pasif bir şekilde algılamaya yönelik insani durumun evde beslediğimiz evcil hayvanların televizyonu izlemesinden farklı olmadığını söyler...

Öğrenciler profesörden çok fazla talepte bulunmadıkça profesör de öğrencilerden talepte bulunmamaktadır. Diğer taraftan bu ilişki düşmancadır fakat dışarıdan kibar olarak anlaşılmaktadır.

Atalarımız evlilikten çocuk doğurmaya kadar söz konusu sıradan olayları niçin stresli bulmamışlardı?

Sokrates "Ne gözleri kafadan ne de kafaya bedenden ayrı tedavi etmeye teşebbüs edilmediğinde bedeni de ruhtan ayrı olarak tedavi etmeye teşebbüs edilmemelidir.

Durkheim, sanat bizi rahatlatır, çünkü bizi bizden uzaklaştırır.

Aşk, cinsellik ve bedenleri hakkında açıklığa rağmen modern insan bu gibi şeylere tam anlamıyla bağlıdır. Tıbbi çalışmaların yeni doğan bebekler için anne sütünün daha sağlıklı olduğunu ortaya koymasına rağmen emzirme eylemini iğrenç bulduklarından ötürü pek çok çağdaş kadının bebeklerini emzirmeyi tercih etmedikleri görülür.

Genelde Amerikalı yetişkinler doğal olarak adlandırılan nedenlerden daha çok şiddet kaynaklı nedenlerden hayatlarını kaybetmektedirler.