5 Nisan 2016 Salı

SEVME SANATI / ERICH FROMM

Çağdaş insan üç yaşında bir çocuk konumundadır. Ancak gereksinim duyduğu an baba(Tanrı) diye bağırır. Gereksinimi yoksa eğer, oyununa dalıp gider.

Her şeyden önce sıkıca düzenlenmiş ve makineleştirilmiş çalışma düzeni insanı en temel insanca isteklerinden, kendini aşma ve bir olmadan habersiz kılar...sıkıntıdan eğlenceyle, eğlence sanayinin ona sunduğu müzik ve filmlerle kurtulmayı dener, bundan başka  eski eşyalarını değiştirip durmadan yeni bir şeyler alarak kendini avutur.

Bir şeyi yitirmekten korkan istifçi ne kadar çok şeyi olursa olsun, ruhbilim dilinde yoksul ve yoksun bir kişidir. Ancak kendinden bir şeyler verebilen kişi zengindir... En önemli verme edimi, maddi şeyler değil aksine insana özgü dünyadan bir şeyler vermektir. Bir kişi bir başkasına ne verebilir? sahip olduğu en değerli şeyden, yaşamından kendinden bir şeyler. 

Kişi uğrunda emek harcadığı şeyleri sever ve kişi sevdiği şeyler için emek harcar.

Çocuk herhangi bir şeyi yada hayvanı bir köşeye çeker, tanıyabilmek için onu kırar, kelebeğin kanatlarını, onu tanıyabilmek için, sırrını zorla çözebilmek için zalimce koparır. Zulmün kendisi, daha derinlerden gelen bir dürtüye ağlıdır.eşyaların ve yaşamın sırrını çözebilmek...

Büyüyen çocuğa duyulan anne sevgisi, kendisi için bir şey istemeyen sevgi, belki de en güç başarılabilecek sevgi dürtüsüsüdür...kadın, eğer kocasını, diğer çocukları, yabancıları ve tüm insanları sevebiliyorsa, gerçekten seven anne olabilir. Burada ölçüt çocuğun ayrılmasına gösterilen istek ve ayrıldıktan sonra sevmeyi sürdürebilmektedir.

Kapitalist toplumda eşitliğin anlamı değiştirilmiştir. Eşitlikle kastedilen, bireyselliğini yitirmiş insanların, otomatların eşitliğidir. Karşıt kutupların eşitliği yerine kadın erkek aynılaşıyor.

Yoğunlaşmanın, bir sanatta ustalaşmak için gerekli olduğunu kanıtlamaya pek gerek yoktur. Aksine bizim uygarlığımız insanı başka yerlerde görülmeyen yoğunlaşmamış ve dağınık bir yaşam modeline yöneltir. Birçok şeyi bir arada yaparsınız olur. Radyo dinler, sigara içer, yer içersiniz. Ağzı açık, sabırsız, her şeyi, resim,içki, bilgi yutmaya hazır bir tüketicisiniz. Konuşmadan, sigara içmeden, okumadan, hareketsiz oturmak birçok insan için olanaksızdır. (Sigara yoğunlaşmanın güzel bir belirtisidir, eli, ağzı, burnu ve gözü oyalar.)

Okunacak kitaplar, kitap kulübünce seçilir, filmler filmcilerle sinema sahipleri tarafından verilen ilanlarla saptanır. Geride kalanlarsa hep yeknesaktır: arabayla pazar gezintisi,televizyon programları, kağıt oyunları ve toplantılar...Böylesi bir düzenin ağına düşen kişi, insan olduğunu, tek bir birey olduğunu nasıl hatırlar?

Olgunlaşmamış sevgi "Seni seviyorum, çünkü gereksinimim var"der. Olgunlaşmış sevgi ise "Sana gereksinimim var, çünkü seni seviyorum"der.

Çağdaş insan içinde bulunduğu anı yaşamaz, ya gelecekte yaşar ya geçmişte.

Tanrı (baba) sevgisi doğası gereği isteklerde bulunur, kurallar ve yasalar koyar ve çocuklarına karşı sevgisi bu kurallar ve yasalara olan itaatlerine göre biçimlenir. O kendisine en çok benzeyen, en çok itaat eden ve ondan boşalacak yeri mirascısı ve ardılı olarak en iyi dolduracak olan oğlunu sever.

Tüm uygarlığımız, karşılıklı kar sağlayan bir alış veriş düşüncesi, satın alma açlığı üzerinde yükseliyor. Çağdaş insanın mutluluğunun temel unsurunu, mağaza vitrinlerine bakmak, peşin yada taksitle dilediği bir şeyi almak oluşturmakta. Kadın yada erkek insanlara aynı gözle bakıyorlar. erkek için, çekici bir kız, kız için çekici bir erkek peşinde oldukları ganimetlerdir. "Çekicilik" kişilik pazarında genellikle aranan ve peşinde koşulan bir süslü nitelikler paketi anlamına gelir. Kişiyi çekici yapan şey, fiziksel olduğu kadar düşünsel olarak da günün modasına bağlıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder