peyami safa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
peyami safa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Temmuz 2018 Çarşamba

MAHŞER / PEYAMİ SAFA

Sanatkârların çoğu, hüngür hüngür ağlamakta, en uzun kahkahanın tadını duymuşlardır.

Size şunu temin ederim ki âdi hayat mücadelesi, yaşamak için şu hergün yaptığımız kavga, harpten bin kat daha müthiştir.

Memlekette herkes, fazileti saadetin zıttı sandığı için, ya namuslu kalmaya karar vererek bir köşeye çekilip oturuyor, miskin, faidesiz, çekingen yaşıyor; yahut namussuzluğu kabul ederek bir taraftan halka faideli olmaya çalışıyor, öte taraftan çalıp çırpıyor.

Hasta bir ümid, sağlam bir yeisten daha fenadır.

Gençlik, aklın bir sürü kaidelerine harp açan ordunun ismi değil mi?

Hep bize saadet vermek için etrafımızda bekleyen şeylerden çoğunun farkında olmayarak yaşıyoruz. Güneşin vücudumuza verdiği diriliği, suların tatlılığını, sabahların tazeliğini, akşamların rahatlığı ve sükûnunu, iki taze yumurtadan gelen hayatı, samimi dostlar arasında geçirilen tatlı bir sohbet saatini, bir musiki namesindeki vecdi, ev hayatının küçük küçük ama zengin sevinçlerini, başkalarına yardımdaki gönül huzurunu, kitapların zevke ve fikre hizmetlerini, ibadetin saf güzelliğini, memleket, insanlık, aile aşkını… İstihfaf ederiz de, bize bir saniye zevkten sonra, uzun yorgunluklar, ıstıraplar bırakan fani hırsların peşinde koşarız.

Ruhta, haz ve elem gibi birbirlerine zıt iki unsur ayırmaya teşebbüs edilemez, her elem bir hazla, her haz, elemle müterafıktır. Kederli zamanlarımızda, gizli bir sevincimiz vardır, zira bu sevincimiz bitecektir. Elemsiz haz, hazsız elem tasavvuru, pek mücerred ve batıldır.

...her insanın hüviyetinde iki benlik vardır. Her insan iki yüzlüdür. Hodbin, hasbîdir; ister ve verir; doğru ve yalan söyler; aldanır ve aldatır; zulüm yapar ve merhamet eder; kendini ve etrafını düşünür, infiradı ve içtimaîdir; her insan iyi ve fenadır. Her insan tabiata benzer: güneş ve bulut, yağmur ve hararet, gül ve diken, bülbül ve baykuş, fırtınave sükûn, gülistan ve bataklık, iniş ve yokuş, tepe ve yayla, kuzu ve kurt, boğa ve karınca, namütenahi tezatlar ondadır. İnsanın topraktan yaratıldığı doğru bir tesbit: biz tabiata çok benziyoruz. Ruhlarımız, tabiatın ruhu gibi iki büyük tezadla örülür: iyi ve fena, güzel ve çirkin, doğru ve eğri.

4 Nisan 2018 Çarşamba

BİR AKŞAMDI / PEYAMİ SAFA

Her saadette eksik bir şey vardır. Her saadette bir felaket unsuru vardır; bu mahrum olmak korkusudur, o saadetten mahrum olmak korkusu ve sonra, biz biliriz ki saadet bitecektir; bunu bilmek saadetin felaketidir.
Kelebek tutulmuştur, fakat ya kaçarsa?".

"Ağlama, yavrum, her şey geçer..." diyordu. Her şeyin geçeceğini bilmek için onun yaşına gelmek lazımdı. Hem, her şey geçer ama, saçlarının rengini siler, gözlerinin alevini kapar ve derinin üstüne kara kalemle bir sürü çirkin çizgiler çizer...

Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor. Her başın içinde ölüm... 
Kimse konuşmaz, hızlı yürümez, bardak masanın üstüne yavaş konur, nefes alırken bile ses çıkarmamaya çalışılır...

Sağların ölüye bu benzeyişleri, insanlarda bir müsavi (eşitlenme) olmak ihtirası bulunduğunu gösterir. Bir nevi adalet...

Yaşamak arzusu, asrın düsturu. Can sıkıntısı, asrın hastalığı. ...Hayatımızın bir safhasında vehimlerle körleşerek, ihtiraslarımızın peşi sıra züğürt bir şuurla yaşamaya başlarız, bir şeyin ve bir şeylerin peşinde koşarız, sonra emelimize az çok kavuşunca, yatışmış hırsımızla duraklar ve korkunç hakikati duyarız: Boşluk ve can sıkıntısı! 

Evlenmeye en müsait insanlar Donjuan'lardır ve en az ehememmiyet verdikleri kadınla evlenirler. Bu onlara Donjuan olmakta devam etmek istediklerini gösterir.

Zekamız kelimeleri sevdiği kadar kalbimiz bunlardan nefret eder. Kalbimizin dili suküttur. Çünkü hiçbir duyguya isim verilemez. Kendilerine birer ad taktığımız duygular, şuurumuzda kabuk bağlamış, aklileşmiş ve kalple rabıtasını kesmiş kalb unsurlarıdır. Kelime kalpazanlığı yapmadan konuşmak sırrını kalb bilir. 

Her kadın kendine çok hak verildiği zaman kendini haksız bulmaya başlar. Hoş bütün insanlar.

Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi.

20 Haziran 2016 Pazartesi

MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU / PEYAMİ SAFA

Ekmekleri, şerefleri ve yerleşmiş inançlardan gelen düşünce konforları birer üniversite kışlasına bağlı bulunan profesörlerde bu korkunun derecesini düşününüz.

Çağımızın ilmi kilisenin dışında doğduğu gibi, yarının hakikati de üniversitenin dışında geçecektir. Belki daha serbest olduğum gün, daha serbest düşüneceğim.

Rahmetli derdi ki: "Dinlerin hepsi iyiliğie, doğruluğa çıkar. Allah'a çıkar. Müslümanlık en kısa yoldur."

Delilik çok fena şey. Velakin akıllılar için böyledir. Mecnunlar için bu bir rahatlıktır. Yoksa tecennün ederler miydi? Akıllı sevmediği dünyadan kaçıyor. Anın abese tahammülü yoktur. Ve Allah'ın hikmetini bilmeyenler için her felaket abestir.

İnsanlar çocukları numunei imtisal ittihaz edip kalplerini tasfiye edecekleri yerde onlara da kendi ihtiraslarını telkin ile saffe-i ahlakiyelerini bozarlar. Fıtratın elinde lekesiz doğan bu vicdanı kirletirler. 

Ne arzu eyledimse aksi oldu. Bunda bir hikmet vardır. Ve bundaki hikmet bendeki arzuyu öldürmek değilse nedir?

Tarih-i beşeri dolduran bütün muharebeler, benliğini öldürmesini bilmeyen insanın bir gaye uğrunda öğrenmesi için Cenabı Hakk'ın ona verdiği kanlı derslere benzer.

Orta Çağ'ın bozumundan sonra, şiddetli bir ferdiyetçilik haline, ben'in hortladığını görüyoruz. Zamanımızın büyük işaretlerinden biri de bu ben kuduzudur. Fakat onun karşısına bu sefer de sosyalizm ve nasyonalizm çıkmıştır. Liberalizmin onu azdırmasına karşı bunlar daha üst planlardaki zaruretlerin tepkileridir. Düşününüz: Hürriyet mesuliyeti gerektirdiği halde, liberalizmin fikir hürriyetinde de kazanç hürriyetinde de sorun yoktur. İstediğiniz kadar yanlış düşünebilir, fakiri sömürerek istediğiniz kadar kazanabilirsiniz. Liberalizm gafletinizi, sömürücülüğünüzü ve kibrinizi hudustzu planına naklederek beninizi şahlandırmıştır. Buna rağmen fert hiç değilse "fenafil'aile" merhalesine erişebilmiş görünüyor. Bu feragatin kahramanı da anadır. İnsanın ancak evladı lehine devamlı fedakarlığına şahit oluyoruz.

Aşkın gıdası mesafe. Realite iğrenç. Samimiliğin tabancası ikisini de yaraladı.

Tıpta doktor, felsefede hasta olursun.

Ruhun işemesinden başka bir şey olmayan ağlamak...

Kendinizi hasta farz etmeyiniz. Hastalık çok defa bu zandır.

18 Haziran 2016 Cumartesi

YALNIZIZ / PEYAMİ SAFA

Tahsil denen şey, hayatımızda on beş seneden fazla süren bir hastalıktır ve mektepten kaçmaktan başka ilacı yoktur.(Besim)

İş hayatından daha büyük mektep, tecrübeden daha büyük ders, ihtiyaçtan daha büyük mürebbi, tecessüsten daha büyük öğretmen, muvaffakiyetten daha büyük diploma olur mu?(Besim)

Bence bütün mesele, insanın umumi kültürünü ve meslek bilgilerini ihtiyaçlarına ve istidadına göre hazırlamasının yolunu kendisine göstermek ve vasıtalarını vermektir. Müfredat programlarının ezici yükü altında bunalan şimdiki mekteplerde her çocuğun ayrı ihtiyaç ve istidadı hesaba katılmaz. Talebe ders çalışmaktan ve imtihana hazırlanmaktan şahsi araştırmalara da vakit ve enerji bulamıyor. Halis kültürü de meslek bilgisini de bu şahsi araştırmalar verir.(Samim)

Bizim gibi mirasyediler için, geceleri kitap okumak,gündüzleri gevezelik etmek için lazımdır. Fakat züğürtlerin bütün felaketleri alfabeden başlar.(Besim)

Çocuk zekasının programlardaki suni tasniflere ve bölümlere zıt bir gelişme seyri takip ettiği bilindikten sonra, bugünkü okulların birer zeka mezbahası oldukları anlaşılmıştır. (Samim)

Fakat az yemenin vücuda verdiği hafifliğin, zekaya verdiği çeviklik ve derinliğin....

Septisemi, verem, kanser, bunlar hep boş lakırdıdır. İnsanı yalnız bir illet öldürür: Sıkıntı. Öteki hastalıklar bunun vücuttaki çeşitli görünüşleridir.

Birçok hastalıkların sebebini hastanın vücudundan evvel hayatında aramak lazımdır. Yani hastalık çok defa kaderin aksiliklerine kaşrı ruhun ve onun peşinden vücudun isyanıdır. (Tournier'in nazariyesi)

İşsiz kalmak çok defa tembelliğin, ahlaksızlığın, beceriksizliğin cezası değil midir? Sendikalar veya sosyalist devlet bu cezayı mükafaata çeviriyor ve işsizi besliyor. (Besim)

Çırpınmak ve çabalamak batmaktır, haykırmak boğulmak. Sakin ol, kendini bırak. Emin ol. Batmayacağına selamete çıkacağına emin ol. (Besim)

İnsana kendi kendisinin üstüne çıkmak zevkini veren sevgi yalnız analık aşkından ibaret değildir. Hürriyet ve menfaatlerimizi başka ruhlarla kaynaşmak için de feda ederiz. Bunda nesli devam ettirmek gibi hayvanca bir gaye de yoktur.

İnsanın içi rahat olmazsa hayatın zevki yoktur.

İnsan ya geleneklere karşı koyup açık ve cesur yaşaması yahut da inandığı bazı kıymetler varsa, onlar için fedakarlık yapmalı. En çirkin şey ikisine birden sahip çıkan mürailiktir. 

Unutmak için en iyi çare unutmaya çalışmamaktır.

Namussuzluk müstesna imiş ki, namussuzluk dile düşüyor. Herkes böyle deme, küçük hanım. Herkes böyle olsaydı, namusluların hikayesi dilden dile gezerdi. Onlar müstesna olurdu. 

...başında oturuyorum hep. Benimle çok konuşmuyor ama memnun oluyor. Çünkü bir hasta kendisiyle beraber ıstırap çekilmesini ister, değil mi? Tabii bir egoizm bu. Istırabı bölünüyor ve azalıyormuş gibi...

Herkes hafızasındna şikayet eder, muhakemesinden şikayet eden yoktur. (La Rochefoucald)

İntiharından evvel yazdığı mektupta sükun ihtiyacının insana mezarın bütün dehşetini nasıl unutturduğunu yazmıştı kızcağız.

İkincilerimize hakim olduğumuz nispette insanız. Hepimizin ruhunda en az bir katil, birkaç hırsız bir sürü yalancı, iftiracı ve sayısız can, mal, ırz düşmanı var. Bunları hapsediyoruz. Yoksa kim adam öldürmez, çalmaz, iftira atmaz, ev bark yıkmaz?

Simerenya...Öyle bir dünyanın hasreti imkanının delili değil miydi? 

12 Temmuz 2015 Pazar

SÖZDE KIZLAR / PEYAMİ SAFA

Zavallı Hatice müsaade etmeliydi mezar taşın üstüne bir Arap şairin mezarındaki şu cümle yazılmalı ve bütün sözde kızlara hitap etmeliydi: "Dün sizin gibiydim, yarın benim gibi olacaksınız1"

11 Temmuz 2015 Cumartesi

CANAN / PEYAMİ SAFA

Başkalarına nasıl anlatmalı ki, zevcle zevce münasebetlerinde bir tarafın soğuması, aileden kanıksaması, kötürüm olmaktan beterdir, insan bıktığı bir şeye elini süremez, nerede kaldı ki, her gün onun deraguşlarına katlanabilsin.

Güzelliğin bütün sırrı, sır olmasındadır, en bayağı, en çirkin şey, bizden gizlendikçe gözümüze güzel görünebilir, en güzel sandığımız şeylerin tahlili de onların bayağılığını ve çirkinliğini bize gösterir.

Üç türlü kadın vardır: Avam kadını aç kalmazsa kocasını sever, aldatılmazsa aldatmaz. Bunlar mazinin kadınlarıdır. Orta halli kadın, sadıktır, aç kalsa da kocasını sever, aldatılsa da aldatmaz, çok sabırlıdır, aşkı uzun sürer, fakat bir kere de kızarsa en fena şeyi derhal yapar, derhal sükut eder ve hünersiz abdal bir fahişe olur. Bunlar halin kadınlarıdır. Asri kadın zekidir. Kendi zevkini her şeye herkese tercih eder. Mutlaka aldatmak ister, çünkü aile sistemini gülünç bulur ve bu sistemin günün birinde iflas edeceğini bilir, bunlar istikbalin kadınlarıdır.