ramazan kayan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ramazan kayan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Mayıs 2016 Cuma

YOL RİSALESİ / RAMAZAN KAYAN

Veresiye pahalı satıp, peşin daha ucuz almak suretiyle alış veriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna tutunarak ziraatle yetinip cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah size perişanlığı (zilleti) musallat kılar, tekrar dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız. ( Ebu Davud)

Yola çağırıp yürüyüşte görünmeyenler samimiyet sırasında dökülenlerdir. Ortalıkta göründüğümüz gerçek...Yürüyüşe katılmak yerine yürüyenleri tartışan, yorumlayan, puanlayan, sınıflayan kednileirni "hakem" ve "hakim" mevkine oturtanlar hiç de az değil.

Allah'ın rızasını kazanmak çizgisinden insan hakları, özgürlükler, demokrasi kulvarına doğru evrildi. Özgürlük diyerek yola çıktık, öyle oldu ki, liberal rüzgarlara kendimizi açık tutup, her türlü organik, yapısal ilişkiyi sıfırlama noktasına geldik.

Müslüman kadın, evden koparak sınırsız bir sosyalite ile. Tükenen mahremiyet ile. Tüketim köleliği ile. Kadının cinsel bir metaya dönüştüğü bir toplumda kime gidiyorsun? İmaj, moda, tüketim, lüks, israf, modernite, sosyalite. Sınırsız, ölçüsüz, kuralsız bir gidişle nereye? Tahrik, teşhir ve teşviklerinde yürüyüşleri yoldan çıkarma pahasına nasıl gidebilirsin?

Oturma kararı aldılar. Yüzleri dünyaya dönüktü. Yürüyüş unutuldu. otura otura yağ bağladılar, kilo aldılar. Çağın hastalığı "şişmanlık" yakaladı onları. Çareyi spa salonlarında arar oldular. Sabah yürüyüşlerini nizami olarak yaparken, sabah namazına gitmeyi unuttular.

"Sizin geçtiğiniz yollardan, bziler çoktan geçtik. Siz dünün çocuklarısınız. Siz de durulacaksınız, oturacaksınız." Peki bugün onlar neden oturuyorlar? Dün yaptıkları bir hobi miydi? ...Çünkü evlenip iş kurdular. Hayatın hazzına müşteri oldular. Yürüyüşü bitirdikleri gibi yola talip olanların azmini kırmak gafletine de düştüler. Kendilerinde olan geçici fantazilerini başkalarına taşımayı marifet sandılar. Tepeden baktılar. 

15 Nisan 2016 Cuma

VAHİYLE YÜRÜMEK / RAMAZAN KAYAN

Çoğu zaman değişimle başkalaşım ayrıştırılamadı. Hassasiyet şuydu, söylenmek istenen değişmemek, gelişmemek çağrısı değil, çözülmemek, çürümemek, kimlik kaybına uğramamaktı.

Bugüne kadar "küçüğü" küçümseyenler hangi büyüğü başardılar? "Küçük" olan atlanınca "büyüğe" ulaşmada boşluğu ne ile dolduracağız? Asıl olan amelin küçüklüğü yada büyüklüğü değil, salih  ve sahih olmasıdır.

Şeytanın ayartması...Yapacaklarını basit görme mantığı ile yapmaktan vazgeçme. Kendimizi hangi günlere ne gibi projelere saklıyoruz? Kendimize biçtiğimiz konum ne kadar gerçekçi? 

İkbal ne diyordu? "Arkadaş kanatlarımı kırpan ve beni uçma özgürlüğünden alıkoyan rızka ölümü tercih ederim."

İslam karşıtlarının İslam'a yönelik operasyonları kimi zaman baskı ve şiddet yolu ile modern zamanlarda ise daha çok barışçıl ve bilimsel yöntemlerle gerçekleşiyor. Diz çöktüremediklerini terörize eden, diz çöktürdüklerini ise sekülerize eden şer üçgeni.

Dinin sürgünü başlatıldı. Hayattan tecrid ve tehcir edilen din...Önce mabedlere, oradan da vicdanlara sürülen İslam gurbetine tanıklık ediyoruz. Din kamusal alandan tard edilerek, bireysel alana mahkum kılınıyor. Siyasal toplumsal, kültürel hedeflerinden uzaklaştırılan Müslümanlar, ılımlı, güdümlü, uyumlu bir kimliğe büründürülmek isteniyorlar.

İlk Kur'an nesli ne yapıyordu? Onlar on ayetle yetiniyor ve hemen ezberliyor amel etmeye başlıyorlardı. Kur'an yaşam içindi. Daha çok hatim, daha çok hıfzın ötesinde sorumlulukları vardı. Kur'an'ın parça parça inmesinin hikmeti neydi? Hayata yansıması, yankısı iyice gerçekleşsin diye.

Sünnet kendi kabullerimizi peygamberi doğrularla test etme ihtiyacıdır. Hayatın her saha ve safhasında Hz. Muhammed'in olurunu almak. O'nun onaylamadığı, O'na rağmen, hiçbir kabule ve karara olumlu bakmamak. O'nsuz olmayacağımızı, O'na rağmenci arayışların hükümsüzlüğünü söylemek durumundayız.

On iki yaşına kadar Kur'an'la arasına set çekilen çocukların durumu, kimlik krizinin derinliği hakkında gözlerimizi açıyor olsa gerek.

"Firavun halkını küçümsedi (ahmaklaştırdı) ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar (aldatılmış, ayartılmış) fasık bir halktı. (Zuhruf 54) Zoru görünce sürüleştiler, silikleştiler, sürünmeyi sindirebildiler. Çünkü onlar Firavun, "En yüce Rabbiniz benim."(Naziat 24) iddiasında bulunurken bir irade ortaya koyamadılar. Omurgaları alınmış, sinirleri felçli, tepki vermeyen bir toplum...

Geri kalmış ülkelerin açlıktan ölen çocukları...Kitle imha silahlarının hedefi olan nesiller...Uyuşturucu mafyası...Cinsel sapmalar... Bunlar müminlerin sorumluluk alanına girmeyecekse halifelik misyonunun anlamı kalır mı?


12 Nisan 2016 Salı

VAHYİN GÖLGESİNDE KİMLİK İNŞAASI / RAMAZAN KAYAN

Hayatın değeri hayata yüklenen anlama bağlıdır. Kişiyi kıymetli kılan svaunduğu davadır, uğrunda mücadele ettiği ulvi değerlerdir. İnsan shaip olduğu mal, makam ve mülkiyete göre değil, misyona göre seviye kazanacaktır.

Biz yeryüzünde "Allah'ın kaçmışısı" değiliz. Kimseyi zorla zorbalıkla yola getirecek değiliz. Kelimelerimizle muhataplarımızı tokatlamak değil, temsil gücümüzle ikna yollarını arayacağız. 
İzzet,rahat ve rehavette değil harekettedir. Hep yürüyenler onurlu ve ödül kazandı, oturanlar değil. 

Ahlakta kararlılık, kimilerince tutuculuk ve aşırıcılık olarak işlendi. Ahlaki erdemleri yüzünden sade ve temiz kalmaya çalışanlar ilkellik, kendilerini yenileyememekle suçlandılar. 

İstikametten kayma önce kalpte başlar, sonra yaşama yansır. Zikzaklar, çelişkiler, tavizler birbirini kovalar. Artık böylesi bir inhirafı yaşayanlar ne nebevi duruşu, ne de Kur'ani yürüyüşü temsil edemezler. "Alah'ın sınırlarını koruma" hassasiyeti köreldikçe grileşme süreci de hızlanıyor. Yüzlerin döndüğü kıble ile yüreklerin meylettiği kıbleler farklılaşıyor.

Akıl rasyonalizme, bilim pozitivizme, insan hümanizme, hayat hedonizme, kadın feminizme, mülk kapitalizme, birey liberalizme, din laisizme teslim. Çağın insanı korkulara, evhamlara, ideolojilere teslim. Toplum riyaya ve reklama teslim, kadın mutfağa, çocuk sokağa, gençlik meşin yuvarlağa...

Bir başka açıdan baktığımızda çocuklar kreşe, yaşlılar huzur evine, eli iş tutanlar iş yerine teslim. Evler sessiz ve kimsesiz.

İslamın güzelliğine, yüceliğine itiraz yok! Sorun Müslümanların inandırıcı olması, güven vermesidir. Çünkü insanlar öğüt verenleri değil, hakikatı bihakkın yaşayanları arıyor.

12 Şubat 2016 Cuma

KİTAB'UL KALB / RAMAZAN KAYAN

İman ile ihlasın buzağı ile takası.. Tabii ki yalnız tarihte Samiri'nin eli ile piyasaya sürülen değil, arzın yerinde ve her zaman müşteri bulabilen çağcıl buzağılar... Çünkü Samiriler seri üretime geçti.

Zaman uzadıkça, şartlara teslim olundu yada mevcutla yetinme arzusu öne çıktı... Olumsuzluklar kanıksandı, statü içselleştirildi. Mücadelenin ilk yıllarındaki aşk, heyecan, öfke, coşku, aksiyon, bilinç ve bilgi yara aldı. Arzular, emeller, idealler, hedefler yerini hayatın acımasız yüzüne bıraktı.

Bizi sürekli uyarı ve öğütleri ile ihya edecek olan salih ve sadık dostlarımızın gölgesinin üzerimizde olması gerekiyor. Çünkü nasihat dinlemek, kalbin yumuşaması ve günahların baskısına karşı koyabilmek için koruyucu ve besleyici bir çaredir.

İnsanoğlunun kulluk çizgisinden sapmaya başlamasının en tehlikeli aşamalarından biri günah bataklığına sürüklenirken bunu savunuyor olmasıdır. Günah işlerken baş gösteren iç sıkıntı kişiyi tevbeye yaklaştırır. Aksine günahtaki iştah ve ısrar ise onunla bütünleşme ve bir yaşam tarzına dönüştürme olarak belirir.

Liberalizmin etkisi olsa gerek, günah kanıksanır oldu. Özgürlükler ve temel insan hakları kapsamında günah serbestisinin önü açıldı. Kimse kimseye müdahil değil, kimse kimseden mesul değil. "Emr-i bil maruf nehy-i anil münker" farzı sanki nasuh bir hüküm gibi.

Zaman uzadı, akide felsefileşti, ahlak liberalleşti. Akıl mutlaklaştı, ayet sloganlaştı, İslam protestanlaştı, din ideolojileşti, amel siyasileşti kalp kaskatı kesildi.

Hep aynı işleri yapa yapa öylesine rutinleşiyorzu ki, git gide hayatın tadı ve anlamı kayboluyor. Hayat adeta çekilmez bir angaryaya dönüşüp ruhumuza abanmaya başlıyor. Aslına bakarsanız bu bir yürek  yorgunluğudur. Onu nasıl dinlendireceksiniz? Sayfiye yerlerinde, tatil beldelerinde mi? Bol oksijen ve güneşle mi? Müzikle mi? Çok renkli bir yaşamla mı? Bunu dinleme ile tedavi edemezsiniz. Yüreğin insana isyanıdır bu. 

Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet,  sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Değil mi ki göğsümde Allah'ın kitabı ve Rasul'ün sünneti vardır. (İbn-i Teymiyye)

Belki de cezaevindeki tüm suçlulardan özür dilememiz gerekecek, fıtratlarının İslam'la temas kurması için devreye giremediğimizden dolayı. Sokak çocuklarından, fiziksel özürlülerden... Onlara özür borcumuz var... Yürek özürlü davrandığımız için.

30 Ekim 2015 Cuma

KARDEŞLİK ÇAĞRISI / RAMAZAN KAYAN

İşte kardeşlik acziyeti ile başlayan kardeşlik açmazı. Tehlikeli sinyal şudur, "içe kapanma","eve kapanma","işe kapanma","kapalı kardeşlik". Kayıplar böyle başlıyor. Arzuladığı ortamı bulamamanın getirdiği kopuş.

Banka cüzdanları, kredi kartları, çek koçanları hayatımıza öylesine girdi ki, bir yoksula vermek için üzerinde sadaka verecek para bile bulamaz hale geldik. İnternet sitelerinde dünya vatandaşlığına koşarken, yanı başımızdaki kardeşlerimizi kaybediyoruz.

Bu sınavda hanım kardeşlerimiz ne durumda? Bacılarımızın dünyası çok mu farklı? Onlardaki kapris, kompleks, hırs daha da endişe verici...İslami amaçlı buluşma ortamlarında bile dedikodu, kulis, koğuculuk sınır tanımıyor. Öyle ki dedikodu dünyalarına erkekleri de çekebilen becerikliler. Eşini taksitli hayata mahkum kılan bacılar. Özel hayatından ve özel ihtiyaçlarından başka bir şey düşünmeyen hanımcıklar. Elleri nasırlı bacılarını hor gören, annelerinden bile ar duyan yeni yetme bayanlarımız.

İnsanlar arasında katılıp onların eziyetlerine sabreden mümin, insanlar arasına katılmayıp onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha hayırlıdır. (Tirmizi)

Keşmirli kardeşlerimizin çilesini dillendirirken, keşke biraz da kenarımızdaki çaresiz kardeşlerimizi dinlemeye zamanımız olsa. Sınır ötesi Müslümanların kardeşliğinden gündem açmak daha kolaycı bir tercih olsa gerek. Çünkü fiili sorumluluklar hemen karşımıza çıkmıyor yada sarılabileceğimiz gerçekler bulmakta zorlanmıyoruz.

Sınıflı bir dünyanın uzaklaşan kardeşleri için yakınlaşma ortamıdır mescit. Caprice'deki kardeşle, gecekondudaki kardeşin buluşma noktası cemaatle namaz.

Erkek ve kadınımız, eş olmadan önce kardeş olmayı öğrenselerdi "kardeşlik aşkını" özümsedikten sonra hayat arkadaşı olmaya karar verselerdi, bugün hayatı birbirlerine çekilmez kılarlar mıydı?

15 Eylül 2015 Salı

İHLAS ÇAĞRISI / RAMAZAN KAYAN

Seher vakti, şafak sökerken odamızın ışığı yanıyor, seccademiz serili, Kitabımız elimizde sayfalar açık ve ayetler biri kendine çekiyorsa bu bir samimiyet ifadesidir.

Resulullah'a sadakat babında söylenebilecek nelere sahibiz? Hırka-i Şerif ziyareti için tur düzenlememiz mi? Sakal-ı Şerif'i öpmek için kandil gecelerini gözlemek mi? Ezanı Muhammedi'ye ne kadar samimiyiz? Ezana icabetiniz oranında cevap veriniz, tabi dinlemekte olduğunuz müzik, seyrettiğiniz TV ezan sesini bastırmamışsa.

İnsanlar görür diye ameli terk etmek riyadır. İnsanlar görür diye amel etmek ise şirktir. İhlas da Allıh'ın seni bunlardan korumasıdır. (İmam Gazali)

Nemrutlarla uyum içinde İbrahimi öğretiyi taşırken sergilenen paradoksu nereye oturtacağız? 

Ashabı Kehf'ten geriye bize kalan sadece uyku mu?

Eğer birçok şey birinci tekil şahıs zamiri üzerine bina ediliyorsa kulluk ciddi bir sapma ile karşı karşıya demektir. Artık orada ihlas aranmaz.

Samimiyetin tükendiği yerde kozmetik ve parfümeri tüketim masraflarının yıllık yekününü unutan ile birkaç kapı ötede hasta çocuğunun reçetesine baka kalan bir ilaç alamayan komşuyu aynı dünyanın insanları sayabilir miyiz?

Mazlumların yediği joplar mı, yoksa tuttuğumuz takımın yediği goller mi bizi daha fazla üzüyor?

Radyo istek programlarında sıradaki parçayı tüm dünya Müslümanlarına ve özellikle Çeçen kardeşlerimize hediye etmekle onlara karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluyor muyuz?

VAHİYLE DOĞRULMAK / RAMAZAN KAYAN

Hayat ufku SGK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı mevzuatı ile dondurulmuş ve sosyal hakları, hayatın mutlak garantisi gören zihni yapının yarınlarından ne beklenir?

Tefekkür dünyasından tatil ideolojisine nasıl terfi ettik? Düne kadar zemzem hasreti ile yanıp tutuşan gönüller, bugün nasıl oldu da cennetten bir köşe Caprice'lerde stres atmak modasına tutuldu?

Ertelenen yükümlülüklerimiz...Mesai sonrası, evlilik sonrası, emeklilik sonrası mücadele tasarımlarımız...Zamanı çalan bizler, günlerimizi Rabbimize tahsis etmemekle bencil davranmıyor muyuz? Zaman aşımına uğrayan sorumluluklarımız, hesaptan düştü mü sanıyoruz?

"Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki "Cehennem ateşi daha sıcaktır" (Tevbe 81) İsteniyordu ki, mücadele tatil edilsin. Sezonluk sorumluluklar, oyalama taktikleri art arda sıralanıyordu. Eylemsizliğin ve sefersizliğin gerekçeleri, şartların oluşmadığı, alt yapı yetersizliği, kadroların olgunlaşmadığı...

Hayatın baharında gencecik kız Sena Haydaili...Beline bombaları kuşanıp İsrail konvoyuna dalıp düşmanın bağrında parçalanırken "Kadının yeri evidir" mazeretine takılmıyordu. O kadınlığı ile mazur olmuyordu.

İşte dünden bugüne şeytan ve hizbinin Hududullah'ı ihlal için başvurduğu yöntem...Şeytani sıfatların tutmadığı yerde Rahmani kisveye bürünmek. İblis'in söylemini İslamileştirerek içindekini öylece kusması.

Büyük devletlerin hükumetleri, insanlarını kendine bağlamak, onları korkutmak ve diledikleri işe sürmek için iki yola başvururlar. Biri kaba bir yol:Ordu. Öteki daha zekice bir yol:Okul! (Nietzsche)

Raflarımızdan indirdiğimiz kitaplar hangi kitaplar? İslami temel kaynaklar, İslam klasikleri? O yazarları çoktan aştık değil mi? Yerlerine hangilerini koyduk? Hangi çok satanları? Hangi oryantalistlerin yapıtını? Hangi gelişim setleri, kişisel başarı ve kazanç yollarını gösteren kitap takımları? Artık evlerimizde koklayacağımız çiçeklerin yanında seyirlik kitaplarımız da var.

VAHİYLE VAROLMAK / RAMAZAN KAYAN

Sahi bu kitap bize nerede lazım? Akademik araştırmalarda kariyer için mi? Kültürel birikim için mi? Bilimsel tetkik veya tartışma platformlarında haklı çıkmak için mi? Ölüm döşeğindekiler daha rahat can versinler, ölenlerimizin de ruhları şad olsun diye mi?

Yeni kuşakların beslenme kaynakları bulanıklaştı. Grek felsefesi ve mantığı Pers efsaneleri ve düşünce biçimi. Ehli Kitap israiliyatı, Hristiyan mistisizmi, Batı rasyonalizmi...

Evlerimizde acil ihtiyaçlarımızın ekonomik olduğunu düşünmüyorum. Temel ihtiyaç; ahlak, adalet, şefkat, ihsan ve ülfettir. Tam da bu süreçte, kimimiz evden koptuk, kimimiz de eve kapandık.

Odalarımızdaki samimi, sıcak sohbet ortamlarını dışarı kaydırdık...Konferans salonlarına, kültür merkezlerine, derneklere, STKlara...Evde önceki iklim yok. Misafirleri eve almadan ağırlamanın tekniklerini keşfettik. Ama yine de evlerimizde ağırlananlar yok mu? TV starları, sanat yıldızları...Evde yüzümü ekrana mı dönük, Kur'an'a mı?

Namaza durduğumuzda basan sıkıntı. Bir an evvel bitirmek için başlayan telaş ve acele. Ne anlama geliyor? Secde "kulun Allah'a en yakın olduğu an" değil miydi? Secdelerimizde nerelerde geziniyoruz?

Takvanın yerini başarı aldı. İnsan "takva libas"ını çıkarıp "başarı forması"nı giydiği günden beri doyumsuz ve mutsuz. İnsanın ünsiyet bağı koptu.

İslami gayretlerimizin dünyevi sonuçlarını kazanımlarını fazlaca önemsedik. Somut başarılara kendimizi bağladık.

"Allah katındaki konumunu bilmek isteyen kişi, Allah Tealanın kendi yanındaki mevkisine baksın. Zira "Allah'u Teala kulunu, kulunun kendisini indirdiği makama indirir."(Hakim) Allah'ı siz ne kadar önemsiyorsanız, sizin de o kadar öneminiz olur.

Okumak bir hobi midir, boş zaman meşgalesi midir, yoksa bilgi ve hikmet arayışımız mıdır? Amacımız kitap koleksiyonu mu, kitap kurdu olmak mı, yoksa kitaplar üzerinden kurtuluşa yol bulmak mı? Gerçekten kitap okuru muyuz, kitap tüketicisi mi? Birbirimizi yeniden bulmak için okuyabiliyor muyuz?

2 Eylül 2015 Çarşamba

VAHİYLE DÜŞÜNMEK / RAMAZAN KAYAN

Sabır, başa gelen musibet ve belalar karşısında yılgınlık göstermemek... Engelleri ve sorunları aşma azmi. Olumsuzlukları yenme iradesi. Kısa vadeli sonuçlara takılmadan, uzun soluklu mücadele ruhu. Hak üzerinde direnme bilincidir.

Bireyselleşmenin önüne geçmenin yolu aidiyet bilincini canlı tutmaktan geçer...

Kendimizi sanal dünyaya salmadan, birebir sohbet ortamlarını canlandırmalıyız. Göz göze gelerek, gönül gönüle vererek sıcak sohbetlerle sorumluluk bilinci, kulluk direnci gelişecektir.

Vahiy, 'ben'lerimizi 'biz' yapmaya gelmiştir. Birey sadece kendisi içindir. Ötekisi ile sürekli çatışma halindedir. Birey asıl olunca hiçbir şey uğrunda kendini feda etmeye değmeyecektir. İslam bu anlayışı yıkmaya gelmiştir.

Batıdaki sanayi devriminden sonra başlayan tatil anlayışı, hayatı bütünüyle maddi hırsların tatminine tahsis eden, çılgınca bir tüketim arzusunu kışkırtan vahşi kapitalizmin yorduğu ve yıprattığı insanı sürekli dinlenme nöbetlerine tabi tutmasıdır.

 İnsanı makineleştiren beşeri ideolojiler, tatil uygulamaları ile yılda bir kez bireyi bakıma gönderiyor. Makinelerin ömrünü uzatmak, üretimi artırmak için.

Firavunlar uzun iktidar dönemlerini neye borçlular? Köle ruhlu, tepkisiz ve dirençsiz toplumun uysallık ve kadercilik anlayışından beslenmiyor mu?

Modern kentin mahpeslerine yani fabrikalara, atölyelere, resmi kurumlara, okullara, stadyumlara, cafelere, varoşlara gömdüğümüz insanlara ulaşmamız lazım.

Tarihte İslam toplumlarında zaman zaman kıtlık vardı ama açlık yoktu. Çünkü paylaşım vardı. Önce biz az ile yetinmesini öğreneceğiz.

Müslümanlarla birlikte olmanın sıkıntılarına katlanmadan yalnızlığın rahat ve rehaveti tercih etme anlayışı hızla yaygınlaşıyor. Sonuçta yalnızlaşan, zamanla yabancılaşan bireysel Müslümanlık kabul görüyor.

Hayat anlamını kaybetmişse insan sadece yeryüzünde bir yüktür. Tüm beklentilerini dünyaya bağlayanlar için ölüm felakettir. Bunun içindir ki, sekülerizm ölümü hayatın dışına itti.

Zamanla talepler tutkuya, tutkular tutsaklığa dönüşüyor.

Şu çağdakonfor kadar tehdit edici, tahrip edici bir illet bilmiyorum.


30 Ağustos 2015 Pazar

TEVHİDİ VAROLUŞ / RAMAZAN KAYAN

Bu çağın hastalığı sorumsuzluk, umursamazlık ve boş vermişlik... İlkeli bir yaşamdan kopan insanlar ilkelleşiyorlar.

Müslüman canının istediği gibi değil Allah'ın istediği gibi yaşayandır. Mümin her işte Allah'ı hesaba katandır.

Kulluk kalitemizin göstergesi namazdır.

Yeryüzünün efendisi olması gereken insan, maddenin kölesi durumunda.

Biz Müslümanlar İslami yaşantımızı sorgularken genelde 'unutulan sünnetler' daha fazla gündemimizi teşkil eder. Ancak çoktandır hayatımızdan çekilmeye yüz tutmuş farzların farkında bile olmayız.

Dini ne olduğundan kolay, ne de olduğundan zor göstermeye hakkımız yok. Her konu ve kavram İslam'ın bütünlüğü içinde ancak yerli yerine oturur.

Kişinin kendisinin 'iyi bir Müslüman' olması yeterli değil. İyinin aktif ve yetkin olması şarttır.

Akıl emniyetine vurulan en büyük darbe, genç dimağlar üzerindeki ideolojik girişimleri toplum mühendisleri tarafından kesintisiz ve sistematik bir şekilde icra edilmektedir.

Müslüman olmak bir yerde kolay, zor olan Müslüman kalmaktır. Daha da zoru ise Müslüman olarak ölebilmektir.