15 Nisan 2016 Cuma

VAHİYLE YÜRÜMEK / RAMAZAN KAYAN

Çoğu zaman değişimle başkalaşım ayrıştırılamadı. Hassasiyet şuydu, söylenmek istenen değişmemek, gelişmemek çağrısı değil, çözülmemek, çürümemek, kimlik kaybına uğramamaktı.

Bugüne kadar "küçüğü" küçümseyenler hangi büyüğü başardılar? "Küçük" olan atlanınca "büyüğe" ulaşmada boşluğu ne ile dolduracağız? Asıl olan amelin küçüklüğü yada büyüklüğü değil, salih  ve sahih olmasıdır.

Şeytanın ayartması...Yapacaklarını basit görme mantığı ile yapmaktan vazgeçme. Kendimizi hangi günlere ne gibi projelere saklıyoruz? Kendimize biçtiğimiz konum ne kadar gerçekçi? 

İkbal ne diyordu? "Arkadaş kanatlarımı kırpan ve beni uçma özgürlüğünden alıkoyan rızka ölümü tercih ederim."

İslam karşıtlarının İslam'a yönelik operasyonları kimi zaman baskı ve şiddet yolu ile modern zamanlarda ise daha çok barışçıl ve bilimsel yöntemlerle gerçekleşiyor. Diz çöktüremediklerini terörize eden, diz çöktürdüklerini ise sekülerize eden şer üçgeni.

Dinin sürgünü başlatıldı. Hayattan tecrid ve tehcir edilen din...Önce mabedlere, oradan da vicdanlara sürülen İslam gurbetine tanıklık ediyoruz. Din kamusal alandan tard edilerek, bireysel alana mahkum kılınıyor. Siyasal toplumsal, kültürel hedeflerinden uzaklaştırılan Müslümanlar, ılımlı, güdümlü, uyumlu bir kimliğe büründürülmek isteniyorlar.

İlk Kur'an nesli ne yapıyordu? Onlar on ayetle yetiniyor ve hemen ezberliyor amel etmeye başlıyorlardı. Kur'an yaşam içindi. Daha çok hatim, daha çok hıfzın ötesinde sorumlulukları vardı. Kur'an'ın parça parça inmesinin hikmeti neydi? Hayata yansıması, yankısı iyice gerçekleşsin diye.

Sünnet kendi kabullerimizi peygamberi doğrularla test etme ihtiyacıdır. Hayatın her saha ve safhasında Hz. Muhammed'in olurunu almak. O'nun onaylamadığı, O'na rağmen, hiçbir kabule ve karara olumlu bakmamak. O'nsuz olmayacağımızı, O'na rağmenci arayışların hükümsüzlüğünü söylemek durumundayız.

On iki yaşına kadar Kur'an'la arasına set çekilen çocukların durumu, kimlik krizinin derinliği hakkında gözlerimizi açıyor olsa gerek.

"Firavun halkını küçümsedi (ahmaklaştırdı) ve onlar da sonunda boyun eğdiler, çünkü onlar (aldatılmış, ayartılmış) fasık bir halktı. (Zuhruf 54) Zoru görünce sürüleştiler, silikleştiler, sürünmeyi sindirebildiler. Çünkü onlar Firavun, "En yüce Rabbiniz benim."(Naziat 24) iddiasında bulunurken bir irade ortaya koyamadılar. Omurgaları alınmış, sinirleri felçli, tepki vermeyen bir toplum...

Geri kalmış ülkelerin açlıktan ölen çocukları...Kitle imha silahlarının hedefi olan nesiller...Uyuşturucu mafyası...Cinsel sapmalar... Bunlar müminlerin sorumluluk alanına girmeyecekse halifelik misyonunun anlamı kalır mı?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder