13 Nisan 2016 Çarşamba

KAOSTAN ÖNCE SON ÇIKIŞ / SELÇUK KÜTÜK

Ehli küfrün yeryüzünde bulunması hem zorunlu hem de faydalıdır. Bir bahçede güllerin yetişebilmesi için bol miktarda gübreye ihtiyaç vardır. Hiç kimse kötü kokuyor diye gübreyi ortadan kaldıramaz, böyle bir şey güllerin yetiştirilmesine de engel olur.

Teknoloji herkesi birbirine kablolarla bağlı olan bir dünyada yaşar hale getirdi. İletişim araçlarının kapsama alanları genişliyor, fakat hakiki muhabbet alanları gittikçe daralıyor. Dünyanın diğer ucu ile görüşebiliyoruz, fakat en yakınlarımızla, sevdiklerimizle iletişimimiz son derece sınırlı kalıyor. Modern insan çok hızlı yaşıyor fakat gideceği bir yurdu yok! İnternete kolaylıkla bağlanabiliyoruz fakat hayatla bağlantımız kesiliyor. 

Fakat madem ki makbul bir cömertlik kişinin sevdiği şeylerden fedakarlık etmesidir, o halde bizler de en çok svediğimiz varlık için yine çok sevdiğimiz şeyden fedakarlık etmeliyiz. En çok sevdiğimiz şey ise açıktır ki, nefsimizdir.

Altın, inci vs. bir güzel için feda edilmedikten sonra ne anlamı var ki? Maddi anlamda bile düşünüldüğünde kıymetli bir şeyi kendisinden çok daha değerli bir varlık için feda yada hediye edemedikten sonra ne anlam ifade edebilir ki? Kasada duran tonlarca altınlarınızı çok yüksek bir hedef için harcamadan ölüp gitseniz zenginliğin faydası nedir?

Modern dünyanın insanlara mutluluğu yakalamak için gösterdiği yol bellidir: tüketmek. Tüketme imkanlarınız arttıkça daha mutlu olacaksınız! Tüketim toplumları, arzuları uyandırma, tatmin etme ve sonra yeniden hevesleri uyandırma şeklinde kısır bir döngüsel süreci izler.

Bir insan farklı bir şehirde doğmuş olsa bile memleketinin yeri sorulduğunda "babasının" memleketini söyler. Böyle bakıldığında atamız ve hakiki babamız Hz. Adem olduğuna göre, asıl vatanımız cennettir. Dolayısıyla hepimiz bu asli vatana dönme arzusu ve eylemi içindeyiz, dünya hayatı bir çeşit gurbet yeri gibidir ve cennete ulaşamadıkça insnaın içindeki ateş sönmeyecektir.

Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü şeyleri beğenmemek güzelden anlama kabiliyetinin olmamasından kaynaklanır. Vahyin hakikatleri bize uygun gelmiyorsa çarpıklık bizim aklımızdadır, önce onu düzeltmek gerekir. Akıl bazı yüksek hakikatleri kavramaktan acizse kişi, kusuru kendinde aramalıdır.

Dünya bir ağaç ve insanlar da onun üzerindeki meyveler gibidir. Ham meyveler ağaca sıkıcıa tutunur. Tatlılaşıp olgunlaşan meyveler ise dalı kendiliğinden bırakır. İnsan hakikatin farkına varınca ve saadetten dolayı ağzı tatlanınca dünya mülkü soğuk gelir ve kendiliğinden kopar. Dolayısıyla dünyaya gereğinden fazla bağlılık hamlık alametidir.

Başımıza gelen çeşitli sıkıntılara ve hoşumuza gitmeyen şeylere yönelttiğimiz itirazlar aslında Allah'ın takdirine razı olmamak ve bizler için belirlediği şeyleri beğenmemek anlamına gelir. Allah'tan razı olmayışın, kendi bildiğine itimat etmenin ve itirazın bu dünyadaki cezası ise kendini "stres" olarak gösterir.

Ot yemeye en haris olan koyunlar hep taze ve iyi otlara ulaşmak için en önde gider, açgözlü olmayanlar ise en geriden takip eder. Çoban, koyun sürüsünü geri çağırdığı zaman en ileride olan en geride kalır ve en arkada olan da en öne geçmiş olur. İşte aynen bunun gibi, bazı insanlar da dünya hayatının cazibesine kapılarak ve geriye dönüşü unutarak çobandan gittikçe uzaklaşırlar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder