eduardo galeano etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eduardo galeano etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2015 Cuma

LATİN AMERİKA'NIN KESİK DAMARLARI / EDUARDO GALEANO

Bugün bütün dünyanın gözünde Amerika demek ABD demektir. Bizler ne idüğü pek belirli olmayan ikinci sınıf bir Amerika'da oturmaktayız.

Adsız bir kara mizah ustası, Bolivya'nın başkenti La Paz'da bir duvara şu sözleri yazmıştı: "Yoksullukla savaşmak isteyen herkes bir dilenci öldürsün, bu iş tamamdır!" Ne yapmayı mı tasarlıyor Malthus'un mirasçıları? Gayet basit: Müstakbel dilencileri daha doğmadan öldürmeyi!

...yoksulların beyni normal bir beynin ancak dörtte üçü kadar çalışmaktadır.

Kendi sınırları içindeki nüfus patlamasından katiyen endişe duymayan ABD, aile planlamasını dünyanın dört bir bucağında uygulatmak için cansiperane bir şekilde çabalamaktadır. ...Latin Amerika'da gerillaları dağlarda ve sokaklarda değil de rahimlerde öldürmek hem daha temiz, hem de daha kolay oluyor.

Bakışlarını geriye çevirmiş bir peygamberdir tarih. Olmuş olandan hareketle ve olmuş olana karşıt olarak gelecek olanı haber verir.

Aztek Uygarlığının başkenti Tenochtitlan o çağda Madrid'den beş kat daha büyük ve İspanya'nın en önemli kenti olan Sevilla'dan iki kat daha kalabalıktı.

Meksika valisi, yerlilerin "ruhundaki kötülük"le savaşmanın tek yolunun onları madenlerde çalıştırmak olduğuna inanıyordu. Hümanist Juan Gines de Sepulveda ise yerlilerin bu davranışları hak ettiğini, çünkü günahları ve putperestlikleriyle Tanrı'yı öfkelendirdiklerini ileri sürüyordu.

Yerlilerin tipik giysileriyle fotoğrafını çekmeye bayılan turistler bu giysilerin kendilerine 18.yüzyıl sonunda II. Carlos'un zoruyla giydirildiğini bilmezler. İspanyolların yerli kadınları giymeye zorladığı elbiseler, Endülüs, Extremadura ve Bask köylülerinin yerel giysilerinden alınmıştır.

Yerlilerin üzerine helikopterlerden ve uçaklardan ateş açıldığını, çiçek hastalığı virüslerinin kendilerine aşılandığını, köylerinin dinamitlendiğini, tuzlarına arsenik karıştırıldığını biliyoruz.

Mutlu azınlığın doyması için yığınların açlıktan ölmesi gerekir.

Varlığını tek bir ürüne bağlamak, bir ulusun intiharıdır. (Jose Marti)

Küba hammadde üreten bir fabrika olmaya devam ediyor. Şeker ihraç edip şekerleme ithal ediyor.

Kölelerin bir kısmı topluca intihar ediyordu. Kölelerin efendilerine boyun eğmemek için bulabildikleri tek yoldu. İntihar ederek Afrika'da yeniden dünyaya geleceklerine inanıyorlardı. Efendiler cesetleri kesip biçiyor, dirilenlerin sakat olacağı inancını yayarak intiharları engelliyorlardı.

Kamyon ve el arabası kullanılmaz bu yörede. Kahveyi yerlilerin sırtında taşımak daha ucuza gelir.

Toplumsal trajedinin göstergesi yalnızca işlenen suçlar değildir. İstatistiklere göre Kolombiya'da cinayet oranı ABD'dekinin yedi katı. Ama yine istatistiklere göre, çalışma çağındaki Kolombiyalıların dörtte birinin sabit bir işi yok.

1912'de Başkan William H. Taft "Yıldızlı ve çizgili bayrağımızın birbirinden eşit uzaklıktaki üç noktada Kuzey Kutbu, Panama Kanalı ve Güney Kutbunda dalgalanacağı gün yakındır. Irkımızın üstünlüğü gereği manevi anlamda zaten bizim olan bütün yarım küre gerçekten bizim olacaktır."

Madencilerin hepsi çalışırken koka yaprağı ve kül çiğniyordu. Bu da katliamın bir parçasıydı. Bilindiği gibi koka açlığı ve yorgunluğu unutturarak organizmanın ayakta kalabilmesi için gerekli olan doğal tepkileri yok eder.

Brezilya'dan ve Venezuela'dan aldığı demir, ABD'ye kendi topraklarında çıkarılan demirden daha ucuza gelir. Fakat yabancı ülkelerdeki demir madenlerine ne pahasına olursa olsun el koyma arzusunun temel nedeni bu değildir. Sınırları dışındaki demir madenlerini ele geçirmek, ticaretten çok ulusal güvenlik amacını güder.

Grevleri yasaklanmak, sendika ve partileri feshetmek, tutuklamak, işkence etmek, öldürmek, şiddet yoluyla işçi ücretlerini düşürmek ve böylece yoksulların yoksulluğunu iyice artırarak enflasyonun önüne geçmek gerekliydi.

Fakat en tehlikeli koşullar genellikle anlaşma metinlerinde yer almaz, gizli tutulan ek maddelerde belirtilir.

Latin Amerika üniversiteleri, sayıları az da olsa matematikçiler, mühendisler, programcılar yetiştiriyor. Bunlar da yurt dışına gitmedikleri sürece iş bulamıyorlar zaten. En iyi teknisyenlerimiz, bilim adamlarımız kuzeydeki yüksek ücretlerin ve araştırma olanaklarının çekiciliğine kapılarak göç ediyor ve biz buna göz yumuyoruz.

Venezuela'da savurganlık ekonomisi eskisi gibi işlemekte. Merkezde neonlarla ışıklandırılmış multimilyoner bir sınıf bulunuyor. 1976 yılında ithalat dörtte bir oranında arttı, bunun büyük bir kısmı piyasayı kaplayan lüks mallardı.Güç simgesi olarakmal fetişizmi, rekabet ve tüketim ilişkilerine indirgenmiş insan ilişkileri. Azgelişmişlik deryasının ortasında ayrıcalıklı azınlık, dünya yüzündeki zenginlerin arasında en zenginlerinin yaşama biçimini tavırlarını taklit ediyor. Venezuela milliyetçi hareket lideri Juan Pablo Perez Alfonso "Dikkat edin. Açlıktan ölündüğü gibi hazımsızlıktan da ölünebilir."uyarısında bulunuyor.

Köle taşıyan gemiler artık okyanusu geçmiyor. Şimdi köle tüccarları, işlemlerini Çalışma Bakanlığı aracılığıyla sürdürüyorlar. Ücretler Afrikalı kölelerin ücret düzeyinde fiyatlar ise Avrupalı tüketicinin fiyat düzeyinde.

Uruguay'da yakınını ele vermemek suçtur. Öğrenciler üniversiteye girerken "eğitim dışında herhangi bir etkinlikte bulunanları" ele vereceklerine yazılı olarak yemin ederler. Uruguay'da yüz bin polis ve askerin dışında yüz bin de muhbir bulunmaktadır.

Azgelişmişlik gelişmenin bir aşaması değil, bir sonucudur. Latin Amerika'nın azgelişmişliği başka ülkelerin gelişmesinden kaynaklanmıştır ve L.A. bu ülkelerin gelişmesinin devamını sağlamaktadır.