Eskiden şu yada bu şekilde Tanrı yada benzer bir şeyin lütüfkarlığına, armağan ettiğine inanılan yaşama, kurbanla karşılık verebilmek mümkündü. Oysa günümüzde lütüfkarlığına karşılık verebileceğimiz birileri kalmadığından, her türlü aşkınlık da sona ermiş durumda. Aldıklarımızın karşılığını bir şekilde veremediğimiz için bize sunulmuş bir dünyada yaşama düşüncesini de kabul edemiyoruz.
Durum böyle olunca geriye doğal dünyayı yok edip, yerine yapay bir dünya koymaktan başka yapacak iş kalmıyor, bizi hiç kimseye hesap vermek zorunda bırakmayacak, gerçeğiyle hiçbir benzerliğe sahip olmayan bir dünya istedik.
Dini değerleri sonsuza dek gömdüğümüzü sanarak yerlerine koyduğumuz bu hakikatle bu akılcılık, kısaca bu nesnel gerçeklik, aslında ayni dini değerlerin büyüsünü yitirmiş mirasçıdan başka bir şey değildir.
Öngörülen tehlikde sınırı bir kez aşıldığında zaman, para, cinsellik, üretim gibi şeyler baş döndürücü bir hızla çoğalıp boşlukta yüzmektedirler. Artık bu aşamada, özgürlüğün, özgürleştirilme tarafından aşılıp geçilerek anlamını yitirdiği söylenebilir.
...Eskiden yasaklar yukarıdan, çok uzak bir yerlerden gelirdi. Günümüzde onu da içselleştirerek düşünsel gücün standart bir ürünü haline getirdik.
Her şeyi anında gerçekleştirme olanağına sahip olmak, sıradışı özgün olayların ortaya çıkmasını engellemektedir.
Bütün hiyerarşiler, ayrımcılıklar, üstünlük ölçekleri, şu karşılaştırabilme, ölçme ve ideolojik ölçüm araçlarına geçişle birlikte başlamıştır. (IQ)
Hak, hukuk adı altında mutsuzluk bir geçim kaynağı haline getirilmiştir. Kaza tazminatı, depresyon tazminatı, her tür olumsuzluğa biçilen ticari değer, her türlü engel, cinsel taciz ve tecavüz, hatta genetik bozuklukların neden olduğu doğum sonrası çekilenbüyük acılar, şu kör sağır ve zihinsel özürlü olan çocuk doğduğu için yaşam boyu bakılma tazminatı kazanmıştır.
Modanın yaşamın bütünüyle ilgili kusursuz bir eskime ve kompulsif değişim örneği olduğu söylenebilir.
Yalan haberi doğuran şey haber bolluğu, haberin büyüleme gücü ve durmadan yineleniyor olmasıdır.
Mevcut dünya düzeninin amacı kesinkes olaysız bir dünyada yaşanmasını sağlayabilmektir. Oysa bu bir anlamda tarihin sonu demektir. Ne var ki, bu son Fukuyama'nın istediği gibi demokratik olgunlaşmayla değil, terörü önlemeye yönelik bir terör, her türlü olay olasılığı ortadan kaldıran bir karşı terörle gerçekleşeceğe benzemektedir. Güvenlik adı altında teröre başvuran bir sistem, sonunda bu terörü bizzat kendine uygulamıştır.
Her ne şekilde olursa olsun özgürleşmeye çalışan insan artık neden ve niçin özgür olması gerektiğini bilemediği gibi, böyle bir ortamda nasıl bir kimliğe sahip olması gerektiğini de bilememektedir. Her şeye sahip olan kendi kendisinden nasıl yararlanması gerektiğini bilememektedir.
İnternet olayında arama parametrelerinin ötesinde bulabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Her sorunun önceden belirlenmiş bir yanıtı vardır.
Makine başına oturduğunuz zaman karşınızda iletişim kurabileceğiniz biri yoktur. Makinenin karşınıza çıkardığı herhangi biriyle idare etmek durumundasınız.
İnsan ekranın karşısından hiç kalkmadan tüm yaşamını makine gibi geçirebilir. Uyuşturucu da zaten kapalı devre bir çılgınlık düzeyine varan karşılıklı etkileşim sürecinin kusursuz bir örneğidir.
Politikacılar iktidara gelir gelmez otomatik denilebilecek bir şekilde bu kurnazlık yöntemine baş vurarak kendileirni başa getirenlere karşı çalışmaya başlamaktadır. Tıpkı entelektüellerin kısa bür süre içinde esinlendikleri düşüncelere karşı çıkmaya başlamaları gibi.
Zekayı ölçmek bir zekadan yoksunluk göstergesidir. (Stephen J. Gould)
Eğer zeka diye bir şey varsa, bu suç ortaklığının en üst aşamasına gönderme yapmaktır. (düşmanla işbirliği yapmak, bilgi sızdırmak, satmak yani casusuluk vs!)Bu anlamda ölçüm cetvelinin en alt sırasında yer alan bir zeka en üst basamakta yer alandan daha zeki olabilir.
Suçlu olmak sorumlu olmaktan daha kolaydır, zira suçu karanlık güçlerin üstüne atabilirsiniz, oysa sorumluluktan kaçış yoktur.
Aşırı miktarda gerçeklik kendisine inanılmasını engellemektedir. Dünya hakkında bilinebilecek her şeyin ve yaşamla ilgili tüm konuların teknik açıdan tüketilmesi, sahip olunan sınırsız olanaklar, gereksinim ve arzuların gerçekleştirilebilmesi böyle bir sonuca yol açar gibidir.
Bacağım yokken bile acıdığını hissediyorum, o zaman öldüğünüzde cehennem azabını çekmeyeceğinizden nasıl emin olabilirsiniz? (Moby Dick)
Kendimizi somut bir varlık olarak gördüğümüz an içimizdeki tüm duygular olumsuz hale gelmektedir. Varlık değil, yokluk üzerinde odaklanılmaktadır.
Seyirci hiçbir şey anlamaması gerektiğini anlamakta, önüne konulanlara hiç gerek olmadığını, önemli olan tek şeyin kültür adlı dayatma, yani kültür adlı entegre devreye bağlılık olduğunu kavramaktadır. (Çağdaş Sanat)
Dünyanın ne kadar sefil bir yer olduğunu anlamak için bir mankenin yüz ve vücut hatlarının, en az bir Afrikalının iskeletini andıran görüntüsü kadar etkili olduğu söylenebilir. Bakmayı bildiğiniz takdirde aynı vahşetle her yerde karşılaşabilirsiniz.
Aşırı sağlıklı olmak virüslere ve hastalığa yol açabilr. aşırı güvenlik önlemi bağışıklık sisteminin çökmesi gibi yeni bir tehdidin oluşmasına yol açabilir. Sermaye fazlalığı spekülasyon ve borsanın ökmesine yol açabilir. Aklın fazlası düşüncesizce davranışlara yol açabilir. Haber, bilgi fazlalığı olgular konusunda bir yargıya varılamamasına ve kafaların karışmasına yol açabilir.
Hareket halindeki bütün sistemler, süreçler, maddeler, yer çekimsel bir çökme yaşarlar. Hızlandırma en üst düzeye ulaşıp, bu sınırı aştığında kendi kendini yok edecek negatif bir sınır çizgisi, bir kaşrı şok dalgası, bir tür daha büyük karşıt güç yaratmaktadır.
Pascal: Tanrı'ya ve sonsuz yaşama inanmak çıkarınızadır zira onların yokluğu yaşamınızı feda etmek gibi çok da önemli sayılamayacak bir sonuca yol açabilir, oysa var olmaları durumunda acayip karlı çıkacağınız söylenebilir.
Demokratik ilke demek herkesin kendi lanetlenmiş payına sahip olması demektir. Oysa vatandaşların bu zorunlu göreve boyun eğmek gibi bir niyetleri olmadığı ve yanlış bir iş yapmaktan korktukları görülmektedir.
Hak ettiğiniz yöneticilere sahipsek onlara karşı hissettiğimiz aşağılama duygusu, politik bir hayvan olarak, kendi kendimize duyduğumuz aşağılamanın yansımasından başka bir şey olamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder