İster istemez, beş yıl on yıl Almanya'da yaşayan, orada işçi hareketinin nelere heveslendiğini gören Türk işçisi, bundan kesinlikle etkilenmiyor da, önce kapalı ekonomi sisteminden kalma bir davranışa düz mülk sahibi olmaya ve kapitalistleşmeye özeniyor.
Sosyalist gözüyle baktınız mı, bu işçileirn amacının sınıfını güçlü kılmak değil de sınıf değiştirmek olduğunu hemen görürsünüz. Almanya'daki işçilerimizin büyük bir çoğunluğu oraya işçi sınıfının bilincini elde etmeye değil, Almanya'yı atlama tahtası gibi kullanıp bir üst sınıfa yükselmeye gitmiştir.
Endüstrileşmenin hiç de insanlığın refah ve mutluluk umudu olmadığını fark ettim. Endüstrileşme yüzdesi en yüksek ülkelerden İsveç, intihar yüzdesi ve alkolizm inanılmaz derecede...
Endüstrileşme bir toplumu belki varlıklı kılar ama gerçek anlamda mutlu kılmayacağını görmek olasız!
...insanlar endüstrileşme sonucunda daha özgür olurlar, çünkü doğaya olan bağımsızlıkları artar, ama kişiler tek tek daha özgür bir duruma gelirler denilemez, çünkü bu defa toplumun onlar üzerindeki baskısı artar.
Bizim kuşağın sosyalistleri, hatta daha sonrakiler, doktrini en geniş sınırları içinde tartışmalı olarak değil de, dogmacı bir tekel halinde tanıdıkları için talihsizdirler.
Susturmanın denenmiş çaresi ne, ya deli diyeceksin, ya anarşist(tabi tutuklayıp içeri atamıyorsa!). Göründüğü kadarıyla, kapitalisti de öyle yapıyor, komünisti de.
...Sosyalizme heveslenen toplumlarda ilk girişlen işlerden birisinin, çalışma saatlerinin kapitalist toplumlara göre azaltılması...Yarım gün çalışma...Aksi takdirde kadınların üretime katılabilmeleri imkansızdır.
Marksizmi yorumlama yeteneği, kuşkusuz bir üniversite gencini aşan bir çaba sonucu elde edilebilir...Bütünüyle ezbere, kalıplaşan lafların ardına gizlenerek, bir düşünce tembelliğiyle rahatlamak...Nesnel bir değerlendirme yapabilecek ekinsel birikimden de yoksundurlar çoğu...
Beethoven, Brahms, Wagner, Vivaldi, Rossini, Weener dinlemek küçük burjuva pisliğidir. Bundan arınmak gerektir. Bu müzik de yasaktır. Müzik ancak halk türküsüdür (o da radyoda çalan değil). Ruhi Su dinlenmeli ama Drugstore'da söylüyor diye eleştirilmelidir. Bunlara fetva çıkmıştır yani. Bu tip Musa'nın on emrini yüzleyen, binleyen yasaklamaların örneklerini daha da uzatabiliriz.
Mustafa Kemal der ki, ya asker olunur ya siyasetçi. İkisi de birden olunamaz, asker olacaksanız milletvekilliğinden ayrılacaksınız, yok siyaset yapmak niyetindeyseniz o takdirde orduda bir gün dahi kalamazsınız, istifa etmelisiniz.
Bizim kuşağın yiğitleri sanmışlardır ki, devrim bir gece sabaha karşı halkın (daha sosyalistleri için, işçi sınıfın) iktidara el koymasıdır. Ama nasıl, bilen yok. Çok genel olarak sıkı disiplinli bir partiden söz edilir, bu partinin proleteryayı örgütleyeceği, iktidara götüreceği filan söylenirdi. Yalnız asıl o sonuç alıcı son hareketin, nasıl yapılacağını kimse bilmez.
Bizim kuşağın toplumcu kızları süslenmeyi bir burjuva eğilimi sayarlardı. Kadın dediğin "tabii" olmalıymış, ancak erkeğin zevk aracı olduğu zaman süse püse düşermiş. İlk çıkarılan kadın kokularından birinin adı nedir bilir misiniz? "Stalin'in Nefesi!" Demek sosyalist oldu mu, ya hiç süslenilmeyecek, yada süslenişte bile sloganlar patlayacak! Dedim ki: Doğal olan insana yetseydi, insanlar doğayı değiştirir, değiştirirken kendileri değişir denilir miydi?
Bir kadının güzelliğinin altını çizmesi başka, kapitalist bir yaşantıda erkekler için bir biblo, bir süs eşyası haline gelecek yanlış bir lükse düşmesi başka şeydir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder