Kahveyi kavurup içecek olarak kullanan ilk kişinin Süleyman Peygamber olduğuna dair pek yaygın olmayan bir rivayet vardır. Yine el-Ceziri'nin bildirdiğine göre, Afrika sahillerinde bir süre istemeyerek kalan el Zahbani adında biri tarafından Habeşistan'dan Aden'e getirilmiş ve tasavvuf çevrelerinde yaygınlaştırılmıştı. Başka bir rivayet de kahveyi Yemen'e getirenin Şeyh Ali b. Ömer eş Şazili olduğu yolundadır. Bu şerefin yakıştırıldığı başka isimler de vardır, ancak Osmanlı dünyasında Şeyh Şazili kahvecilerin piri olarak benimsenecek ve kahvehanelere yüzyıllar boyunca:
Her seherde besmeleyle açılır dükkanımız
Hazreti Şeyh Şazili'dir pirimiz üstadımız
yazılı levhalar asılacaktır.
Şeyhülislam Ebusuud Efendi, kahvenin haram olduğuna dair fetvalar vermiş olsa da bu konuda pek katı değildi, hatta Hammer'a göre, sonraki yıllarda kahvehanelerin kapatılması için fetva vermekten kaçınmıştı. Bu büyük din adamının görüşlerini zamanla değiştirmesinde, kahvenin tarikat çevrelerinde de yaygın olarak kullanılmasının bir tesiri olmuş mudur bilmiyoruz.
Sadullah İzet adında bir şair kahve narhını yükseltenlere "kahve gibi çeksin azab" diye beddua etmiştir. Bu azapta, yanmak ve yüzü kararmak (kavrulmak), parça parşa edilmek (öğütülmek) ve suda boğulmak (pişirilmek) vardır: "Hem yanıp hem rusiyeh hem hurd ola hem gark-ı ab."
"Nihayet anladı ki, kahve işsizlikten ve aile dirliksizliğinden doğan ıstıraplara karşı sığınılacak tek kaledir. O da olmasa, mütekaitler için ölmekten başka yapılacak iş kalmayacaktı." Reşat Nuri Güntekin/Yaprak Dökümü
II. Abdulhamid'e karşı Selanik'teki Kuledibi kahvelerinde örgütlenen İttihatçılar da kahvehaneleri zararlı kurumlar olarak görüyor olmalılar ki, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra kahvehane ismini yasaklayarak kıraathane ismini yaygınlaştırmak istemişlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder