İnsan sohbete ayırdığı bir zaman parçasını, bir daha çalışmaya hasredemez. Uzun bir eğitimden sonra, elde edilen bir meslek, belli bir yaştan sonra artık değiştirilemez. İnsan kendine yabancılaşmış bir varlıktır ve varoluşundaki yabancılaşmayı hiçbir zaman aşamayacaktır.
Yaşanıp, geçilmiş olaylar arasından güzellerini, iyilerini seçip muhafaza etmek, insanın ana eğilimlerinden biri. Bu yüzden anılarına bir sıcaklık duyuyor insanoğlu. Çektiği sıkıntılar üstüne bir perde çekmek, buna karşılık yaşadığı hoş zamanları canlı tutmak istediği için geçmiş kolayca bir sempatiye konu olabiliyor.
Batılı, ilericiliği hep çatışmada görmüş, kendisine çatacak bir Zeus aramıştır. O saldırmalı, yıkmalı ve cezasını da beraberinde taşımalıdır. Batı anlayışı içinde insandan yana olmak, işkenceyi (Prometeus), Doğu anlayışında ise erişilmez bir lütfu icab ettiriyor.
İnsanlar hayal aracılığı ile kendi hayatlarına girmiş olan kuvvetleri tanrılaştırıyor, sonra onları tecessüm ettiriyor ve nihayet onlara tapıyorlar. Hayalin özünde bulunan yalana inanma rahatlığı, ilk ve görünen sebeplerle oyalanma dün olduğu gibi bugün de putperestliğin temel saiki durumundadır.
Kavimleri İslam'a bağlı, İslam'ı kavimlere bağlı olarak kavrayış birçok zihinde öylesine yerleşmiş ki, bazı Batılı yazarlar, Türkiye'de ve Arap ülkelerindeki sosyalist ve komünistleri, burjuva düşünürlerini, Batı ajanlığı yapan kümeleri bile "Müslümanlar" olarak nitelemekten geri durmuyorlar.
Doğu insanı kendini kainatın efendisi olarak görmediği için eşyayı istismar edilebilecek bir nesne olarak kabul etmez, tabiatla arasında bir kardeşlik kurmuştur. Batı insanı ise kendine tanrılık izafe ederek eşyaya keyfince tasarruf eder. Bu bakımdan tabiatın yağması, Batılı insan için yağma değil, saltanatın tabii sonucudur.
Türkiye'de Batılılaşma başladığı zaman, Batıcı kafaları doğrudan İslam'a saldıramadıklarından, taarruzlarını halkın arasında yaşayan düzmece değerlere yönelttiler. Eleştirinin frenk hayranı züppeler tarafından yapılması, dindarları eleştiriden yana çıkmaktan alıkoydu. Öyle ki, dindarlar istemedikleri halde hurafe savunucusu konumuna düştüler.
İnsan kendini nasıl kabul eidyorsa hareketlerini ona göre ayarlar. Hapishaneden kaçması için insanın önce kendinin serbest yaratıldığına inanması gerekir. Bazı görevleri yüklenebilmek, o görevleri yüklenmeye yaraştığını anladıktan sonra mümkündür.
Pişmanlık, insanın kendi tanımında duyduğu rahatsızlıktır. Tövbe, insanın bir önceki tanımını reddetmesi, kendisini yeniden tanımlamasıdır. Eğer davranışları insanı pişmanlığa ve tövbeye değil hoşnutluğa götürüyorsa, insan kendi tanımına sahip çıkıyor demektir. İnsanın doğru yaptığına inanması, kendi hakkındaki tasavvurun doğruluğuna inanmasına eşittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder