24 Ağustos 2016 Çarşamba

ALGI YÖNETİMİ VE MANİPÜLASYON / MÜCAHİT GÜLTEKİN

1990'lı yıllardan itibaren Türkiye halkı olarak çocuk eğitimi konusunda bilinçlenmemiz için etkileyici bir çaba gösteriliyor. Bu konuda yüzlerce kitap yazıldı. Yüzlerce psikolog ve pedagog televizyon kanallarından anne babalara çocuk eğitimi konusunda yaptıkları yanlışları (bunlardan bazıları gerçekten yanlıştı) anlattılar. Pısırık, çekingen, kendi hakkını savunamayan, derslerde bildiği soruları bile parmak kaldırıp cevaplamaya utanan çocuklar örneklerle anlatıldı. Dahası 1970'li 1980'li yılların otoriter anne babaların çocukları olan yeni nesil anne babalar için anlatılan her örnek kendi hayatlarından bir parça gibiydi. Uzmanlar çok haklıydı. Eğer bugün asgari ücrete talim bir işte çalışıyorsak, iyi bir üniversite okuyamamışsak, iki lafı bir araya getirip insanların önünde konuşmaya çekiniyorsak, yada olabileceğimizden daha iyi bir yerde olamamışsak bunun sebebi bu olmalıydı. Anne babamız bize değer vermemiş, cezayla korkuyla bizi büyütmüştü.

Sadece alacağımız peynir değil, ne zaman ve nasıl uyumamız gerektiğini, haftanın hangi günü hangi rengi giymemiz gerektiğini, nasıl yürüyeceğimizi, nasıl oturmamız gerektiğini, konuşurken elimizi ayağımızı nereye koymamız gerektiğini anlatan her biri kendi alanında uzman pek çok otorite hayatımıza şekil vermeye çalışıyor. Herhalde Ortaçağ'daki kilise rahipleri bile insanın hayatına bu kadar karışmıyorlardı.

Uzman etkisi bizi normalde yapmayacağımız şeyleri yapmaya yöneltebilir.

Kolestrol eşiğinin nasıl tanımlanacağı bu açıdan çok önemli. Kolestrol eşiğinin bir tık düşürülmesi milyonlarca kişinin daha hasta olarak tanımlanmasına yol açıyor. Bu da tabi ki, milyonlarca kutu ilaç satışı demek.

Üniversiteye girerken bazı bölümlerin fiyatı(puanı) daha fazla. Bu puanı kim belirliyor? Piyasa. Arz talep dengesi. Talep gören bölümlerin puanı fırlıyor. Peki taleplerimizi kim yönlendiriyor. ...Sayısal  bölümlerin değerli olması büyük oranda Batı'nın materyalist,kapitalist felsefesinin hakim olduğu bir dünyada yaşıyor olmamızdan kaynaklanır.

Cami (Türkiye gibi dini İslam olan ülkelerde) algı yönetmenleri ve manipülatörler açısından denetlenmesi gereken en kritik ve sıkıntılı kurumdur. Çünkü okulda pişirilip, medyada sundukları yemeğe camide su katılma riski vardır.
Uzun yıllar boyunca ülkemizde şu argümanlar bir önsatış olarak sıklıkla işlendi:
Ahlaktan bahsedenden korkacaksın.
Hacıdan hocadan ve bir de karanlık geceden korkacaksın!
Yere bakan, yürek yakan.

Ey mucitlerin piri, icat yapmak ayrı şey, icadın onu kullananlara fayda mı yoksa zarar mı getireceğini kestirmek ayrı şey. Harflerin babası olan sen, kendilerine duyduğun sevgi dolayısıyla onlardan verecekleri neticenin tam aksi bir neticeyi bekliyorsun. Yazıyı kullanmaya başlayanlar hafızalarını kullanmaktan vazgeçecekler ve unutkanlaşacaklar. Bir şeyleri hatırlamak için iç kaynaklarını kullanmak yerine harici bir takım işaretlere bel bağlayacaklar. Sen hafıza için değil, hatırlama için bir reçete keşfettin. Bilgeliğe gelince, öğrencilerin hakikati olmayan bilgelikleri sayesinde şöhrete ulaşacaklar fakat aslında bir yol göstericiden yoksun öğrencilerin sadece malumat sahibi olacaklar. Sonuçta belki bilgili sayılacaklar ama birçok şeyin cahili olacaklar. Gerçek birer bilge olmak yerine bilgeliğin gururuyla yetinen bu insanlar toplum için de birer yük haline gelecekler. (Kral Thamus Theuth)

Maalesef Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bile kullandığı "aile içi şiddet" kavramı da bir algı yönetimine hizmet etmektedir. "Aile içinde şiddetin kol gezdiği tehlikeli bir mekandır" algısını besleyen bu kavram o kadar sık kullanılmaktadır ki, aile, şiddeti çağrıştıran bir kurum olarak anlaşılmaya başlamıştır. Halbuki "fabrika içi şiddet" diye bir kavramla karşılaşmıyoruz.

American Psychologist dergisinde 1996 yılında yayınlanan bir amakel, İsrail'İn en çok psikolog yetiştiren ülkelerden biri olduğunu ifade ediyordu. İsrail psikolog yetiştirmeye niçin bu denli önem veriyordu. Bunun olaıs bir cevabı, basında yer alan İsrail'in dünya liderlerinin kişlik haritalarını çıkardığı haberlerinde bulunabilir.

Sosyal medya bize en yakınlarımızı bulma özgürlüğü verirken, başkalarına da bizim en yakınlarımızın kimler olduğunu bilme özgürlüğü veriyor.

Dünyanın en özgür ülkesi çocuklarını kapılarının önüne salamayack kadar korku dolu bir toplumsal yapı inşa etmiştir. Bu güvenlik kaygısı müfrit bir özgürlük anlayışının sonucudur.

Araştırmalar cinsel içerikli mesaj taşıyan şarkı sözlerine sıklıkla maruz kalan gençlerin iki kat daha fazla gayrı meşru ilişki yaşadıklarını belirtiyor.

O dönemlerde zekanın kalıtsallığının kanıtlanması öjenik felsefenin doğruluğu anlamına gelecekti.

Algı yönetmenleri ve manipülatörler kitleler için mikro dünyalar var etmekte, onları gerçek dünyanın bütüncüllüğünden koparmaktadır. Bu kimi zaman bir müzik türü, kimi zaman motorsiklet tutukusu, kimi zaman da at yarışı gibi oyunlar olabilmektedir.

Eğer bir kişi günü birlik yaşıyor, yarın ne yapacağını bilmiyorsa manipülatörlerin elinden kurtulamayacaktır. Eğer sizin kendiniz için planladığınız bir gelecek yoksa sizin için planlanmış bir geleceği yaşayacaksınız demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder