19 Mart 2018 Pazartesi

A'MAK-I HAYAL / FİLİBELİ AHMED HİLMİ

Acaba mutluluk nedir? İşte bunu bilen yok... Belki de yalnızca bu dünyanın gürültü patırtısından uzak olan deliler mutlu sayılabilir.

Sıkıntı, neşeden daha fazla bulaşıcıdır.

Halil (İbrahim) "Mutluluk çalışmak, kazanmak ve kazancını kendi cinsinden birisiyle paylaşmaktır."

Kelim (Musa) "Mutluluk nefisni aşırı isteklerden kurtarmaktır."

Adem "Mutluluk şeytana uymamak, nefsin isteklerine aldanmamaktır."

Konfüçyüs "Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır."

Zerdüşt "Mutluluk karanlıkta kalmamaktır."

Mesih (İsa) "Mutluluk geçmişi unutmak, yaşanılan zamanı hoş görmek, geleceği düşünmemekle mümkündür."

Hz. Muhammed "Mutluluk hayatı olduğu gibi kabul etmek, ağır yüklerine katlanmak ve bunların düzeltilmesine çalışmaktır."


Mezarlığın önünden hemen her gün geçiyordum. Her geçişimde içimde orayı ziyaret etme isteği doğuyordu.
Bizim gibi gençlerin, kıymetli zamanlarının bir bölümünü geçimini sağlamaya, diğer bölümünü ise eğlenceye ayırmış olanların, mezarlıklarla uğraşmaya zamanı mı olur?

Zevk-i dünyaya firip olmadılar ehl-i kemal
Bildiler hasılı hep zıll u heva lu'b u hayal
Zevke teşbih-i cihanın hele rüyaya misal
Damen-i aşkı tutup buldu kamu kurb-ı visal
(Bilge kişiler bu dünyanın hep hayal, taklit ve oyundan ibaret olduğunu bildikleri için, kendilerini dünya zevklerine kaptırmadılar. Zira bu dünyanın zevkleri ancak bir rüyaya benzetilebilir, insanlar sevgilinin yakınında bulunmayı sevgiliye kavuşma olarak algılıyorlar.)

Şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun? 
Ne anladın? 
Hiç değil mi? 
İnsanların bilgisi nedir? 
Bencilliklerimiz ve zevklerimiz ihtiyaç olan sanatlara ait şeylerden ibarettir.

Bu hayatta yok vefa, 
Her günü derd ü cefa, 
Ey müştak-ı safa,
Ömrünü etme heba,
Dem bu demdir, dem bu dem! 

Delileri incelemek, belki de, akıllı olduklarını iddia eden kimselerin yaptığı en akıllıca iştir.

Arkadaşlarım dünyayı hiç umursamıyorlardı. Bunların bir kısmı uzmanlaştığı ilim ve fenle ve vazifesiyle meşgul olup felsefi konulardan olan varlık problemiyle hiç meşgul olmuyordu. Bazıları ise dini duygulardan adeta soyutlanmış, din ve hikmete masalların kalıntısı gözüyle bakıyordu. Garip kanaat! Ben bunlara gıpta ederdim. Gerçekten de garip kanaat! 
Bir kısmı ise Ramazan kandillerini gördüğü vakit müslüman olduğunu hatırlayan müslümanlardandı. Kandiller yandı mı? Ellerine tespihlerini alırlar, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartıyla camileri dolaşarak Kur'an ve vaaz dinlerler ve ikindi vakti kalkmak şartıyla oruç bile tutarlardı. 
Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya lüzum görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dini hassasiyeti de elveda eder, giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu tür dindarlığa ben her sene şaşırırdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder