Hürriyet devrinin Avrupa'ya talebe gönderip sonra avdetlerinde onları işsiz bırakmasıya, istibdat devrinin ısmarladığı harp gemilerini Haliç'e çekip şamandıralara bağlaması arasında ben bir fark göremiyorum.
Aç adamları birden doyurmayınız arsız olur. Züğürtlere hazine göstermeyin, millet, hazinesinden olur. Parasızların cebini birden doldurmayınız, kumarbaz olur. Vaktiyle sabah kahvaltısını güç bulanlara şampanya içirmeyiniz, sarhoş olur. Hırkaya alışanlara birden fıkak giydirmeyiniz, gülünç olur.
4 Nisan 2018 Çarşamba
25 Mart 2018 Pazar
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA / AZİZ NESİN
Bu kitapta hiç yapılamayacak olanı yapmaya çalıştım, kendimi sizin yerinize koymaya uğraştım.
Bu hiç yapılamayacak olan bir şeydir. Çünkü büyümüş insanlarla kendi çocuklukları arasında belki bin, belki ikibin yıllık bir zaman vardır sanki. Onun için biz büyümüşler kendi çocukluğumuzu unuturuz.
Bir davranış fedakarlık olsun, bunu herkes bilsin,
duysun diye yapıldı mı, o davranış fedakarlık olmaktan çıkıyor.
19 Mart 2018 Pazartesi
HAYAT GÜZELDİR / MUSTAFA KUTLU
Bazıları sanatla zenaatı birbirinden ayırır. Beyhude bir ayrım. Daha doğrusu sanatçının kendilerini ötekilerin üstünde tutmak için seçtiği ve gariptir destek bulduğu bir şey. Batı'dan bize gelmiş. Bizde 'dahi' yoktur. Herkes işini yapar. İşini iyi yapmak ahlak gereğidir. Zenaat erbabının yaptığı bir sandalye bir mezar taşı ile ressamın tablosu arasında ne fark var? Efendim ressam tablosuna kendini katıyormuş, yenilik yapıyormuş vesaire. Öteki de yapıyor.
Sanatçının yüce, erişilmez bir mevkiye çıkarılması pagan döneminden kalmadır. İlla bir ayrım yapılması gerekiyorsa onu Cenab-ı Hak kitabında bildirmiş.
Yarabbi hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde,
paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli?
Para senin köpeğin olsun be Yaşar. Cenab-ı Hak seni bana gönderdi. Gönderdi ki bir kalbim olduğunu bileyim. Bundan öte ne var?
Sanatçının yüce, erişilmez bir mevkiye çıkarılması pagan döneminden kalmadır. İlla bir ayrım yapılması gerekiyorsa onu Cenab-ı Hak kitabında bildirmiş.
Yarabbi hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde,
paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli?
Para senin köpeğin olsun be Yaşar. Cenab-ı Hak seni bana gönderdi. Gönderdi ki bir kalbim olduğunu bileyim. Bundan öte ne var?
A'MAK-I HAYAL / FİLİBELİ AHMED HİLMİ
Acaba mutluluk nedir? İşte bunu bilen yok... Belki de yalnızca bu dünyanın gürültü patırtısından uzak olan deliler mutlu sayılabilir.
Sıkıntı, neşeden daha fazla bulaşıcıdır.
Halil (İbrahim) "Mutluluk çalışmak, kazanmak ve kazancını kendi cinsinden birisiyle paylaşmaktır."
Kelim (Musa) "Mutluluk nefisni aşırı isteklerden kurtarmaktır."
Adem "Mutluluk şeytana uymamak, nefsin isteklerine aldanmamaktır."
Konfüçyüs "Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır."
Zerdüşt "Mutluluk karanlıkta kalmamaktır."
Mesih (İsa) "Mutluluk geçmişi unutmak, yaşanılan zamanı hoş görmek, geleceği düşünmemekle mümkündür."
Hz. Muhammed "Mutluluk hayatı olduğu gibi kabul etmek, ağır yüklerine katlanmak ve bunların düzeltilmesine çalışmaktır."
Mezarlığın önünden hemen her gün geçiyordum. Her geçişimde içimde orayı ziyaret etme isteği doğuyordu.
Bizim gibi gençlerin, kıymetli zamanlarının bir bölümünü geçimini sağlamaya, diğer bölümünü ise eğlenceye ayırmış olanların, mezarlıklarla uğraşmaya zamanı mı olur?
Zevk-i dünyaya firip olmadılar ehl-i kemal
Bildiler hasılı hep zıll u heva lu'b u hayal
Zevke teşbih-i cihanın hele rüyaya misal
Damen-i aşkı tutup buldu kamu kurb-ı visal
(Bilge kişiler bu dünyanın hep hayal, taklit ve oyundan ibaret olduğunu bildikleri için, kendilerini dünya zevklerine kaptırmadılar. Zira bu dünyanın zevkleri ancak bir rüyaya benzetilebilir, insanlar sevgilinin yakınında bulunmayı sevgiliye kavuşma olarak algılıyorlar.)
Şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun?
Ne anladın?
Hiç değil mi?
İnsanların bilgisi nedir?
Bencilliklerimiz ve zevklerimiz ihtiyaç olan sanatlara ait şeylerden ibarettir.
Bu hayatta yok vefa,
Her günü derd ü cefa,
Ey müştak-ı safa,
Ömrünü etme heba,
Dem bu demdir, dem bu dem!
Delileri incelemek, belki de, akıllı olduklarını iddia eden kimselerin yaptığı en akıllıca iştir.
Arkadaşlarım dünyayı hiç umursamıyorlardı. Bunların bir kısmı uzmanlaştığı ilim ve fenle ve vazifesiyle meşgul olup felsefi konulardan olan varlık problemiyle hiç meşgul olmuyordu. Bazıları ise dini duygulardan adeta soyutlanmış, din ve hikmete masalların kalıntısı gözüyle bakıyordu. Garip kanaat! Ben bunlara gıpta ederdim. Gerçekten de garip kanaat!
Bir kısmı ise Ramazan kandillerini gördüğü vakit müslüman olduğunu hatırlayan müslümanlardandı. Kandiller yandı mı? Ellerine tespihlerini alırlar, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartıyla camileri dolaşarak Kur'an ve vaaz dinlerler ve ikindi vakti kalkmak şartıyla oruç bile tutarlardı.
Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya lüzum görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dini hassasiyeti de elveda eder, giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu tür dindarlığa ben her sene şaşırırdım.
Sıkıntı, neşeden daha fazla bulaşıcıdır.
Halil (İbrahim) "Mutluluk çalışmak, kazanmak ve kazancını kendi cinsinden birisiyle paylaşmaktır."
Kelim (Musa) "Mutluluk nefisni aşırı isteklerden kurtarmaktır."
Adem "Mutluluk şeytana uymamak, nefsin isteklerine aldanmamaktır."
Konfüçyüs "Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır."
Zerdüşt "Mutluluk karanlıkta kalmamaktır."
Mesih (İsa) "Mutluluk geçmişi unutmak, yaşanılan zamanı hoş görmek, geleceği düşünmemekle mümkündür."
Hz. Muhammed "Mutluluk hayatı olduğu gibi kabul etmek, ağır yüklerine katlanmak ve bunların düzeltilmesine çalışmaktır."
Mezarlığın önünden hemen her gün geçiyordum. Her geçişimde içimde orayı ziyaret etme isteği doğuyordu.
Bizim gibi gençlerin, kıymetli zamanlarının bir bölümünü geçimini sağlamaya, diğer bölümünü ise eğlenceye ayırmış olanların, mezarlıklarla uğraşmaya zamanı mı olur?
Zevk-i dünyaya firip olmadılar ehl-i kemal
Bildiler hasılı hep zıll u heva lu'b u hayal
Zevke teşbih-i cihanın hele rüyaya misal
Damen-i aşkı tutup buldu kamu kurb-ı visal
(Bilge kişiler bu dünyanın hep hayal, taklit ve oyundan ibaret olduğunu bildikleri için, kendilerini dünya zevklerine kaptırmadılar. Zira bu dünyanın zevkleri ancak bir rüyaya benzetilebilir, insanlar sevgilinin yakınında bulunmayı sevgiliye kavuşma olarak algılıyorlar.)
Şimdiye kadar, kim bilir kaç hayvan yükü kitap okudun?
Ne anladın?
Hiç değil mi?
İnsanların bilgisi nedir?
Bencilliklerimiz ve zevklerimiz ihtiyaç olan sanatlara ait şeylerden ibarettir.
Bu hayatta yok vefa,
Her günü derd ü cefa,
Ey müştak-ı safa,
Ömrünü etme heba,
Dem bu demdir, dem bu dem!
Delileri incelemek, belki de, akıllı olduklarını iddia eden kimselerin yaptığı en akıllıca iştir.
Arkadaşlarım dünyayı hiç umursamıyorlardı. Bunların bir kısmı uzmanlaştığı ilim ve fenle ve vazifesiyle meşgul olup felsefi konulardan olan varlık problemiyle hiç meşgul olmuyordu. Bazıları ise dini duygulardan adeta soyutlanmış, din ve hikmete masalların kalıntısı gözüyle bakıyordu. Garip kanaat! Ben bunlara gıpta ederdim. Gerçekten de garip kanaat!
Bir kısmı ise Ramazan kandillerini gördüğü vakit müslüman olduğunu hatırlayan müslümanlardandı. Kandiller yandı mı? Ellerine tespihlerini alırlar, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartıyla camileri dolaşarak Kur'an ve vaaz dinlerler ve ikindi vakti kalkmak şartıyla oruç bile tutarlardı.
Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya lüzum görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dini hassasiyeti de elveda eder, giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu tür dindarlığa ben her sene şaşırırdım.
23 Kasım 2017 Perşembe
SUR KENTİ HİKAYELERİ / ALİ AYÇİL
Acı ademoğlunun en çok beğendiği kapısından ziyaret edermiş...
Hatalar işliyorlardı, çünkü hata bilgeliğin aynasını parlatırdı. Uzaklara dalıyorlardı, çünkü bu çağlarda insan kendisini hep uzaklarda arardı.
Bir insana büyüdüğünü kendisi değil başkaları hissettiriyor ve bir insanın kaderini kendisinden çok başka insanlar belirliyor. Çocukluktan genç kızlığa geçtiğimi bana başkaları söylediler. Anneme "Ne güzel olmuş bu kız" dediklerinde aynaya gidip güzelliğimi arıyordum.
Görünen hayatların pek çoğunun bir başkası tarafından görülmeyecek kadar kalın bir astarı vardır.
Hatalar işliyorlardı, çünkü hata bilgeliğin aynasını parlatırdı. Uzaklara dalıyorlardı, çünkü bu çağlarda insan kendisini hep uzaklarda arardı.
Bir insana büyüdüğünü kendisi değil başkaları hissettiriyor ve bir insanın kaderini kendisinden çok başka insanlar belirliyor. Çocukluktan genç kızlığa geçtiğimi bana başkaları söylediler. Anneme "Ne güzel olmuş bu kız" dediklerinde aynaya gidip güzelliğimi arıyordum.
Görünen hayatların pek çoğunun bir başkası tarafından görülmeyecek kadar kalın bir astarı vardır.
YER ALTINDA DÜNYA VAR / REFİK HALİD KARAY
Marivaux'un bir sözünü hatırlıyorum; aşk en fazla şüphe edilmesi gereken şeye bile insanı inandırır.
Çoğu bir fedakarlığı göze alıp evlendiği, bir kısmı da kocalarına gerçekten sevgi yahut saygı duyduğu için yaşlıların taze zevceleri ile normal yaşta evliler arasında bir istatistik yapılabilse birincilerin daha sadık çıkmaları mümkündür. Bunda tecrübeli kocasının idare meziyeti de rol oynar. O noksanını bilgi ve akıl ile gidermesini bilir.
Cemiyet suçu hazırlar, suçlu adam onu işler, derler. Kanaatimce günahı da kadın hazırlar, kadın hazırlamadıkça erkeğin günaha girmesi güçtür ve nadir vakalardandır.
Çoğu bir fedakarlığı göze alıp evlendiği, bir kısmı da kocalarına gerçekten sevgi yahut saygı duyduğu için yaşlıların taze zevceleri ile normal yaşta evliler arasında bir istatistik yapılabilse birincilerin daha sadık çıkmaları mümkündür. Bunda tecrübeli kocasının idare meziyeti de rol oynar. O noksanını bilgi ve akıl ile gidermesini bilir.
Cemiyet suçu hazırlar, suçlu adam onu işler, derler. Kanaatimce günahı da kadın hazırlar, kadın hazırlamadıkça erkeğin günaha girmesi güçtür ve nadir vakalardandır.
21 Eylül 2016 Çarşamba
EMANETTEN MÜLKE / NAZİFE ŞİŞMAN
Hıristiyan ilahiyatında bedene iki yönlü bir yaklaşım mevcuttur. Beden bir taraftan günahın kaynağı iken, diğer taraftan da kutsal bir yönü vardır. Bu nedenle beden çarmıha gerilmeli, incitilmeli, fakat şerefli kabul edilmeli, yönetilmeli, sınırlanmalı, fakat kutsanmalıdır. Beden bir düşmandır, fakat aynı zamanda bir tapınaktır.
Rönesans'la birlikte güzellik, ilahi tefekküre bir vesile olması için değil, sadece güzellik olarak, yani seküler bir amaç için değer kazanır.
Bedenin 'mülk' olarak algılanmasının bir diğer göstergesi de intihar ve ötenazi konusundaki modern yaklaşımdır.
Ölümü hayatından uzaklaştıran modern insanın, yaşlıların yaşamasını anlamlı kılması mümkün değildir.
Diyet, fiziksel görünüşün, özkimliğin ve cinselliğin nasıl birbiriyle bağlantılı ve bağımlı hale geldiğini gösteren bir örnektir. Sıska gövdeler, artık kendinden geçerek tanrı yoluna adanmış olmaya değil, bu dünyevi savaşın yoğunluğuna tanıklık etmektedirler. (Antony Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü)
Aslında zahitlik ve ruhbanlık hala yaşamaktadır dense şaşırtıcı olmaz. Zira mankenler, dansçılar ve sprocuların bu ölesiye çalışma temposu, neredeyse seküler bir zühdü ifade etmektedir. Aradaki fark şu: Hıristiyanlar, Müslümanlar veya seküler olmayan diğer zahitler, ruhlarını yüceltmeye çalışıyorlardı, şimdikiler ise bedenlerini mükemmelleştirmeye çalışıyorlar.
Bütün dinler nihai hedefleri ruhani yada uhrevi alanla ilgili de olsa, bu hedeflerini ancak bedenlerini disipline ederek, belirli bedensel pratikler aracılığıyla gerçekleştirebilirler. Diğer taraftan hiçbir uhrevi kaygısı olmayan siyasal sistemlerin de amacı, bedenler üzerindeki sultayı ele geçirmektir.
Sombart'a göre "gayrı meşru aşkın meşru çocuğu olan lüks, kapitalizmi varetmiştir".
Toplumumuzda saadet ve huzur yerine mutluluğun kullanılmaya başlanması, kendini gerçekleştirmekle mutluluğun, neredeyse eş anlamlı kelimeler haline gelmesi ve daha önce olmayan bir şeyin, özgürlüğün temel değer kabul edilmesi gibi birtakım değişikliklerin, evlilikle ilgili değerlere yansımaması tabii ki sözkonusu olamaz.
Bağlanmak ideal tavır olarak görülmüyor popüler kültürde. Oysa bağlanmak bir sorumluluk belirtisidir. Bağlandığınız varlığa karşı sorumlu olursunuz. Yani bağlanmak bizatihi sorumlulukla alakalı bir kavramdır.
Kişisel özgürlük adeta bir put haline geldiği için herkes hakkı için yaygara koparıyor ve fakat görevler es geçiliyor.
İki cihan saadetine giden yolda 'dünya evi'ndeki huzura mı talibiz, yoksa bu dünyanın 'bir ağaç altı' olduğunu unutup, mümkün olduğunca fazla haz toplamak üzere özgür olmak mı gayemiz?
Leila Ahmed'e göre feminizm, Orta Doğu'da kolonyalizmin, antropoljiden sonra ikinci yardımcısı olarak işlev görmüştür. (Women and Gender in Islam)
-Türkiye'de yaşayan başörtülü kadınların genç kızların yaşadığı en önemli sorun nedir sizce?
-Başörtülü kadınlar ve genç kızlar bir fanusta yaşamıyorlar. O nedenle toplumun genelinin muhatap olduğu pek çok sorunla yüz yüzeler. Akranları, eğitim grupları, hemşehrileriyle ortak sorunları paylaşıyorlar. Bunu neden belirtiyorum? Çünkü sadece başörtüsü sorununa odaklandıkları başka hiçbir toplumsal, siyasal yada ahlaki meseleleri olmadığı düşünülebiliyor başörtülülerin.
...Kamusal alanda tanınmama, ciddi bir sosyal psikolojik durum ortaya çıkarıyor. Ve kimliklerini hep bu tanınmama üzerinden inşa etmeye başörtülü genç kızlar. Çoğu zaman sarkaç iki uca şiddetle savruluyor. Ya 'ben o sizin bildiğiniz başörtülülerden değilim' mesajı vermek adına kuruyor kimliğini, yahut da 'benim sizden bir farkım yok' mesajı ön plana çıkıyor.
-Çocuk kadınları kısıtlıyor mu?
-Nereden baktığınıza bağlı. Hayatı kariyer elde etmek olarak algılıyorsanız, çocuk elbette sizi engelliyor, olmanız gereken yerde olamıyorsunuz. Ama hayatı bir imtihan olarak algıladığınızda çocuk size verilmiş bir hediye. Hakim kültürde ise çocuk kişinin kendi elde ettiği bir varlıkmış gibi algılanıyor. Bu sebeple onun yaptığı her şeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Çocuğu Allah'ın emaneti olarak algılaıdğınızda, çocuk kadını kısıtlayan değil zenginleştiren bir varlığa dönüşüyor. Çocukla birlikte kadınlar da büyüyor. Almadan vermeyi öğreniyorsunuz, çocuk büyütürken, bu da az bir şey değil.
Rönesans'la birlikte güzellik, ilahi tefekküre bir vesile olması için değil, sadece güzellik olarak, yani seküler bir amaç için değer kazanır.
Bedenin 'mülk' olarak algılanmasının bir diğer göstergesi de intihar ve ötenazi konusundaki modern yaklaşımdır.
Ölümü hayatından uzaklaştıran modern insanın, yaşlıların yaşamasını anlamlı kılması mümkün değildir.
Diyet, fiziksel görünüşün, özkimliğin ve cinselliğin nasıl birbiriyle bağlantılı ve bağımlı hale geldiğini gösteren bir örnektir. Sıska gövdeler, artık kendinden geçerek tanrı yoluna adanmış olmaya değil, bu dünyevi savaşın yoğunluğuna tanıklık etmektedirler. (Antony Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü)
Aslında zahitlik ve ruhbanlık hala yaşamaktadır dense şaşırtıcı olmaz. Zira mankenler, dansçılar ve sprocuların bu ölesiye çalışma temposu, neredeyse seküler bir zühdü ifade etmektedir. Aradaki fark şu: Hıristiyanlar, Müslümanlar veya seküler olmayan diğer zahitler, ruhlarını yüceltmeye çalışıyorlardı, şimdikiler ise bedenlerini mükemmelleştirmeye çalışıyorlar.
Bütün dinler nihai hedefleri ruhani yada uhrevi alanla ilgili de olsa, bu hedeflerini ancak bedenlerini disipline ederek, belirli bedensel pratikler aracılığıyla gerçekleştirebilirler. Diğer taraftan hiçbir uhrevi kaygısı olmayan siyasal sistemlerin de amacı, bedenler üzerindeki sultayı ele geçirmektir.
Sombart'a göre "gayrı meşru aşkın meşru çocuğu olan lüks, kapitalizmi varetmiştir".
Toplumumuzda saadet ve huzur yerine mutluluğun kullanılmaya başlanması, kendini gerçekleştirmekle mutluluğun, neredeyse eş anlamlı kelimeler haline gelmesi ve daha önce olmayan bir şeyin, özgürlüğün temel değer kabul edilmesi gibi birtakım değişikliklerin, evlilikle ilgili değerlere yansımaması tabii ki sözkonusu olamaz.
Bağlanmak ideal tavır olarak görülmüyor popüler kültürde. Oysa bağlanmak bir sorumluluk belirtisidir. Bağlandığınız varlığa karşı sorumlu olursunuz. Yani bağlanmak bizatihi sorumlulukla alakalı bir kavramdır.
Kişisel özgürlük adeta bir put haline geldiği için herkes hakkı için yaygara koparıyor ve fakat görevler es geçiliyor.
İki cihan saadetine giden yolda 'dünya evi'ndeki huzura mı talibiz, yoksa bu dünyanın 'bir ağaç altı' olduğunu unutup, mümkün olduğunca fazla haz toplamak üzere özgür olmak mı gayemiz?
Leila Ahmed'e göre feminizm, Orta Doğu'da kolonyalizmin, antropoljiden sonra ikinci yardımcısı olarak işlev görmüştür. (Women and Gender in Islam)
-Türkiye'de yaşayan başörtülü kadınların genç kızların yaşadığı en önemli sorun nedir sizce?
-Başörtülü kadınlar ve genç kızlar bir fanusta yaşamıyorlar. O nedenle toplumun genelinin muhatap olduğu pek çok sorunla yüz yüzeler. Akranları, eğitim grupları, hemşehrileriyle ortak sorunları paylaşıyorlar. Bunu neden belirtiyorum? Çünkü sadece başörtüsü sorununa odaklandıkları başka hiçbir toplumsal, siyasal yada ahlaki meseleleri olmadığı düşünülebiliyor başörtülülerin.
...Kamusal alanda tanınmama, ciddi bir sosyal psikolojik durum ortaya çıkarıyor. Ve kimliklerini hep bu tanınmama üzerinden inşa etmeye başörtülü genç kızlar. Çoğu zaman sarkaç iki uca şiddetle savruluyor. Ya 'ben o sizin bildiğiniz başörtülülerden değilim' mesajı vermek adına kuruyor kimliğini, yahut da 'benim sizden bir farkım yok' mesajı ön plana çıkıyor.
-Çocuk kadınları kısıtlıyor mu?
-Nereden baktığınıza bağlı. Hayatı kariyer elde etmek olarak algılıyorsanız, çocuk elbette sizi engelliyor, olmanız gereken yerde olamıyorsunuz. Ama hayatı bir imtihan olarak algıladığınızda çocuk size verilmiş bir hediye. Hakim kültürde ise çocuk kişinin kendi elde ettiği bir varlıkmış gibi algılanıyor. Bu sebeple onun yaptığı her şeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Çocuğu Allah'ın emaneti olarak algılaıdğınızda, çocuk kadını kısıtlayan değil zenginleştiren bir varlığa dönüşüyor. Çocukla birlikte kadınlar da büyüyor. Almadan vermeyi öğreniyorsunuz, çocuk büyütürken, bu da az bir şey değil.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)