6 Aralık 2015 Pazar

İMAJ VE TAKVA / FATMA BARBAROSOĞLU

Yerde oturmak ile koltukta oturmak, yerde yemek ile masada yemek karşılaştırıldı, fakat yemeği ontolojik düzeyde ortaya koyan yazılar hiç olmadı.

Kendilerini klişe yargılar içinde değerlendiren gruplara karşı, o klişelere uymadıklarını ispat etmek çabası içinde; başörtülü ama özgür, başörtülü ama pervasız, başörtülü ama elinde sigara ile dolaşan anarşist bir tutum ortaya koyma çabası içine girdiler. Bu çabadan elde edilen en verimli iltifat ise "A sen ne kadar farklısın! Hiç öteki başörtülülere benzemiyorsun"du.

Dün başını sokacak bir eve ve düzenli aylık gelire sahip olduğunda kendisini "huzurlu" hisseden insanların yerini bugün birbiri arkasına ilave edilmiş "ihtiyaçlar" listesi altında ezilmiş insanlar almıştır.

Az emek isteyen işlerin çok para getirmesi, paranın para kazanması insanlardaki hizmet duygusunun giderek zayıflamasına sebep olmaktadır.

...çalışırsınız, bir şey üretirsiniz ve bunun karşılığını alırsınız. Daha sonra bir vakti tüketirsiniz ve bunu yaparken de kazanmış olduğunuz parayı harcarsınız. Böylece harcamak için daha çok çalışır, daha çok kazandığınızı ispat etmek için de daha çok harcarsınız.

Modern öncesi dünyada her şeyin azı makbuldür. Zamanın yavaş ilerleyen ritmine uygun olarak insanlardan az hareket etmeleri, az yemeleri, az uyumaları fakat çok düşünüp çok ibadet etmeleri beklenir. Gösteriş ve ululama "çula çaputa" itibar etme ruhun hastalıklı hallerine delalet eden ipuçları gibi görünür.

Baudrillard "modern dünyada fakirlerin dışında herkesin diyette" olduğuna dikkat çeker.

Vizyon teknikleri uzaktakini yakınlaştırıp yakındakini uzaklaştırırken dünya küçük bir köye haline gelecek kadar küçüldü, fakat kapı komşusunun nasıl yaşadığı bilmeyecek kadar uzağa düştü.

Modern insan kafasının karışmasını bir zenginlik, kendi kendinin farkına varmasının müsebbibi sayıyor. Halbuki modern öncesi insan için kafasının karışık olması ancak hastalık hali olarak kabul edilebilir bir durumdu.

Sahabe helalleri bile "ya haramsa" diye terk etmeye meylederken ahir zaman Müslümanlaarı haramları helal kılacak fetvaların peşinde.

Çalışma zamanının dışında kalan zaman her insanın serbest zamanını kendisini geliştirmek üzere yeniden planlamasından ziyade, insanların birbirleriyle olan rekabetini görünür kılmak üzere gösteriş ve tüketim kültürüyle örgütlenmiştir.

En çok düşünülmesi gereken husus: Başörtü yasakları olmasa dindar kadınlar, genç kızlar ne yapıyor olacaktı? Başörtü yasakları onları ne yapmaya itiyor. "Allah'a emanet olunuz" yerini "kendine iyi bak"a bırakır. "Allah'a ısmarladık" yerine "hoşça kal", "Selamün aleyküm" yerine "iyi günler" ifadesinin kullanılmaya başlanması dinin kamusal hayattan çıkarılmasıyla doğrudan alakalıdır.

Savaş yıllarının psikolojisinin günümüze kadar uzanmasındaki ana etkenlerden biri de modern hayatta bir mit haline gelmiş olan "başarı"dır. Tek başına başarıyı yakalayamayanlar için tüketime sunulmuş olan taraftarlık psikolojisi insanların kendilerine ait bir başarı hissini yaşamalarını temin etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder