26 Mayıs 2016 Perşembe

YENİ İNSAN / NAZİFE ŞİŞMAN

Dikkat edilirse son dört yüz yıldır Batılı düşünce hümanizmi "gerçek insan", "insan-ı kamil" gibi kavramlar üzerine değil, hayvanlar aleminin en üstün üyesi olan "alelade insan" kavramı üzerine bina ediyor. Bu sebeple Aydınlanma hümanizminin insanı, bu dünya ile sınırlı.

Ölme hakkından ve yaşama hakkından bahsedebiliyoruz. Halbuki ölmek yada yaşamak bir kaderdir, bir kaçınılmazlıktır. Bütün kadim anlayışlarda bu böyledir.

Bilim dinin "iyi hayat" telakkisini yıkmış ama yerine bir şey de koymamıştı.

Hem ahlaken hem de hukuken bir şeyin yapılabiliyor olması, yapılmasının meşru olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle bilimin ve teknolojinin geldiği son nokta tartışılmaz değildir.

Kişinin bedeni her istediğini uygulayabileceği bir mülk değil, Allah'ın rızasına uygun kullanmak üzere ona verilen bir emanettir. Nitekim Kur'an'da Ahiret günü bütün organların kişi için şahitlik edeceği bildirilir.

Genlerin her şeyi belirlediği şeklindeki determinist yaklaşım eninde sonunda insan iradesini ve sorumluluğunu iptal eden bir tavra göürüyor. 

Bugün dünya çapında pek çok zengin klonlama ihtimaline karşı kendi hücresini donduruyor yada ölümsüzlüğe çare bulunabilecek bir gelecek için cesedenin dondurulmasını vasiyet ediyor. Elbette bu maliyetli bir işlem. Bu nedenle ancak en çok hak edenler yani en çok parası olanlar bu teknolojiden yararlanabiliyor. İleri kapitalist toplumda "ölümsüzlük" bile satın alınabilecek bir metaya dönüşmüş durumda. Aynen sağlık ve genç görünüm gibi.

Bilim kurgu filmleri sadece film değildir. Biyoteknolojideki gelişmeleri belli bir dünya görüşünün parçası olarak normalleştirici bir işlev görürler. Aslında romanlar, filmler, bilgisayar oyunları, çizgi filmler vs insanları er geç karşılacakları bu olağanüstü gelişmelere hazırlar. Bu filmler hem halkı eğitir hem de biyoteknolojik gelişmeleri meşrulaştırıp kabullenilebilir hale getirir.

Çocuk sahibi olmak ileri yaşlara ertlendikçe ve ebeveynler daha az çocuk sahibi olmayı planladıkça, her çocuk paha biçilmez bir yatırım olmaya başlıyor.

Yani anne babaya bir sonraki kuşağı üretme yetkisi verilmiş olmaktadır genetik müdahale ile.

Nasıl ki, küresel iktisadi yapının ortaya çıkardığı esnek iş dünyasındaki başarısızlık bireyin yetersizliğine bağlanıyorsa, sağlık alanındaki başarısızlık da tamamen bireyin yetersizliğine bağlanır hale gelmiştir. Yani sağlıklı olmak bireyin sorumluluğunda olan bir şeydir. Diyetinde dikkatli olmalı, sağlıklı beslenmeli, spor yapmalı, kontrolleri zamanında yaptırmalı, erken teşhis imkanını gözden kaçırmamalı, verilen tedavileri harfiyen uygulamalı... Bunlar yapıldığında sağlıklı olmak garanti altındadır.

Sağlıksız hayat "kaliteli" olmadığı için anlamsız bulunuyor. Halbuki hayatın bize emanet edilmesi, fıtratı bozmamak ve beden emanetini ruhu yüceltme maksadıyla korumak demektir. Dolayısıyla görünüşte sağlıklı ve kaliteli olmayan bir hayat, insan olmanın anlamını idrak etme bakımından çok da isabetli ve yüksek bir noktada olabilir. 

Ölüm bir vaizdir. Yani bir hatırlatıcı. Ahiretin var olduğunu insanın bu dünyada yaptıklarından sorulacağını, şu yaşadığımız hayatın ötesinde bizi daha hayırlı bir hayatın beklediğini "o gün"ün geleceğini hatırlatan bir uyarıcıdır ölüm.

1955'te doğum kontrol hapı icat edildi. Kadınların doğurganlıklarını kontrol edebilmeleri, hem kadın hakları alanındaki taleplere bir ivme kazandırdı hem de serbest cinselliğin yolunu açtı. Giddens'in tespit ettiği üzere "plastik" cinsellik yani sorumluluk ve bağlılık gerektirmeyen cinsellik mümkün hale geldi. Doğurma zorunluluğundan azade hale gelen cinsellik, aile ve aşk ilişkilerinin de doğasını değiştirdi.

Son dönemlerde sağlıklı ömür dileklerimize bir vurgu değişimi dikkat çekiyor. "Hayır"dan ziyade "sağlık"ta yoğunlaşıyor temennileirmiz, dualarımız ve ilgimiz, yani bizi biz yapan talebimiz. 

İnsan duygularıyla insan olabilir ancak. Herkesin ortalama uyumu ve ona mukabil ortalama duyarsızlığı paylaştığı bir toplum belki Hitler'in yakıp yıkan bir Moğol ordusunun ortaya çıkmasını engeller, ama bir Shakespeare, bir Yunus, bir Mevlana da çıkamaz içinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder