18 Haziran 2016 Cumartesi

ANADOLU YAKASI / MUSTAFA KUTLU

Yirminci yüzyılda hayat tarzını tayin eden, insanları yöneten üç önemli alet var. Otomobil, bilgisayar, televizyon. Bilgimiz ve eylemimiz bunlara bağlı. Zamanımız ve kararlarımız bunlara bağlı. Hız ile hazza dayanan hayat tarzını bunlar idare ediyor ve bizi tüketim toplumunun bir neferi haline getiriyor.
...kumandayı sana veriyor ama bir şartla. İktidara geliyorsun lakin muktedir olamıyorsun.

Fabrikalarda birer robot olan insanı nasıl görmezden gelebiliriz. Sonra izin zamanı bir turizm şirketi bu robotları toplayıp, paketleyip, güneş deniz kum ve aşk diyerek bir beldeye postalıyor. Orada sabahtan akşama kadar içip, çiftleşip, kurtlarını döküyorlar. Bol fotoğraf çekip yıl boyu birbirlerine gösteriyorlar. Sonra yine inlerine paydos zillerine, seküler saate bağlı esaret günlerine geri dönüyorlar. Refah bu mu?

Gazeteci dediğin televizyoncu sinemacı dediğin memleket insanımızı tanımalı. Ama biz gavuru Müslümandan daha çok tanıyoruz.

Hayat deyince elimizi uzatabileceğimiz, dokunabileceğimiz, içimize çekebileceğimiz sadece o, yegane gerçek!
Biz onu sımsıkı yaşamak yerine, her anına en berrak dikkatlerimizle eğilmek, her ayrıntısının farkına varmak her kıvrımını tanımak, sevmek yerine, hayatımızın kıyısından akıp geçen, bizde kalmayan, benliğimizde konaklamayan, bizim hiç olmayan bu illüzyonun bu durduraksız,çılgın akıntının seyirciliğiyle harcıyoruz bütün zamanımızı. (kaynağını not almadığım bir alıntıdır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder