Biz insanlar büyüklükleri esrarlarını örten kimseleri de kendimiz gibi küçük farzettiğimiz için dünya karanlığını aydınlatacak meş'aleyi göremiyoruz. Biz bilgimizin, hünerimizin, sanatımızın, hasılı bütün varlığımızın sahibi olan kudreti göremediğimiz için aklımızın uzayabildiği hadde kadar hilkati tanıyoruz.
Seninle yükseldim, zira bana aşkı öğrettin, sana takıldım ve ilerleyemedim, zira aşkı bir vücuda muhayyet bildim. Halbuki insanın hilkati kendi gibi bir insanın sevgisinde oyalanıp kalmak için düzülmemiş Haşim. Meğer aşk yolunda insan bir menzilmiş. Fakat durulması değil, atlanması lazım gelen bir menzil, hakikate ulaştıran aşkta dur, son menzil budur, onda karar et.
Küfrü iman, imanı küfür yerine koymayan tam Müslüman olamaz. Yani ben demekle kendimize vücut veriyoruz, halbuki bu vücut hakikatte mevhum olduğu için onu var zannetmekle küfretmiş oluyoruz. Mevhum varlığımızı atar, asli hüviyetimizi görürsek, o zaman küfrü iman yerine koymuş oluruz.
Dünya, ıstırabı, velvelesi, kederi, zevki, sevinci ve kahkahasıyla bir küldür. Eğer bütünü ile insanlık alemi çok derin çok yüksek bir görüşe sahip olsaydı, dünyanın manası kalmazdı. Hilkat, cehaleti ve ahmaklığı o kadar gönül alıcı süsler ve zevklerle bezemiştir ki, insanlar bu ziynetli varlıklara gösterdikleri düşkünlükle dünyayı dünya yaparlar.
Beşeriyeti bunaltan en büyük felaketler, iradesizliğin doğurduğu facialardır.
Hiç şüphe etme ki, her ziyanın altında ne kadar menfaatler vardır, her zahmetin sonunda ne kadar ferahlıklar gizlidir. Bu böyle olduğu gibi, ölüm ve yokluk dahi hayat ve bekaya bitişiktir. Çünkü zıt, zıddıyla meydana çıkar. Fakat sana bunları göstermeyen perde dünya çamuruna bulaşmış olan aklındır, eğer o karanlık aklı bırakıp aşk hudutsuzluğuna varırsan o sana gizlilik dünyasının rehberi olur ve meçhuller bir bir karşına gelip örtülerini yırtar. O zaman söylenen, söyleyen ve söyletenin de aynı şey olduğu meydana çıkar. İşte gene o zaman, Allah'ı başka, kainat başka bilenlerden olmazsın.
İbn-i Rüşd der ki: "Basit ve ümmi bir adam bize 'Allah nerededir?' dediği zaman, Gökte diye cevap verebiliriz. Zira o Allah'ı ancak böyle anlayabilir. Fakat orta seviyeli adama bu söz kafi gelmez. Öylesine karşı her yerde olduğunu söylemek icap eder. Fakat üstün seviyeli bir kimseye ' Allah hiçbir yerde değildir, çünkü O'ndan başka bir şey yoktur.Bütün gördüğün ve göremediğin varlıklar hep O'dur, yalnız O'dur."deriz.
Ressam Haşim için sakin bir hayat düşünülemezdi. Zira hareketlerinde, fikirlerinde, istek ve hislerinde daima aşırı bir hadde varmış, daima ifrata kaçmıştı. Belki bu yüzden çok yüksek bir sanatkar olmuş, fakat gene bu yüzden hiç mesut olamamış, itidalin zevkini hiç tatmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder