Özdemir: "Koltuklarım kabardı, bütün arkadaşlar gelip elimi sıktılar "kızkardeşinin vücudu enfes" dediler."
Maruf bey: (Hayretle) "Ya? Kızkardeşinin vücudu enfes dediler ha!"
Ayten. "Denizden çıkar çıkmaz İstanbul Müftüsü alnımdan öptü."
Maruf Bey: "Müftü Efendi alnından mı öptü? İyi ki Şeyhülislam Efendi de yanaklarından öpmemiş. Patrik Efendi de öptü mü?"
Ayten: "Amerikan Mektebi Müdürü Mister Tomson göğsüme nişan taktı."
Yeni Türk alfabesi, bu millet ile Avrupa milletleri arasında üç yüz senelik farkı bir nesillik hamlede ortadan kaldıracak mahiyettedir.
Bir inkılap şimşeğinin keskin ışığı altında Anadolu Türkü nihayet medeniyet şifresinin miftahını eline geçirdi, şimdiye kadar bön bön uzaktan bakıp şaştığı, zihnine sığdıramadığı ve kühnüne varamadığı irfan muamması artık bu tılsımlı anahtar sayesinde bütün çetinliğini kaybetmiştir. Medeniyet şimdi açılmaz bir kapı, aşılmaz bir uçurum, uçulmaz bir tepe, varılmaz bir ülke değildir. Eski elifbanın bukağılarından kurtulan ayaklarına taktığı bu kanatlı esatir çarıklarıyla irfan alemini içinden ve üstünden seyretmek, bilip öğrenmek imkanını bulmuştur.
Atılan bu harfler Türk çocuğunun zekasına bir mania oluyor, engel ve çengel gibi aklımız, bu teşekkülümüze zıt harflere takılarak hırpalanıyor, sönüyor, okuma iştahamız kesiliyordu. Eski harfler bir eski devir yadigarıydı.
Bisikler: İlk adı velosipet idi. Latince "velos" çabuk giden manasındadır, ötesi iti bilmiyorum ama İtalyanca ayak manasında kullanılan kelimeden alınmış olsa gerek, velespit, filispit...
Sinema kelimesi Yunanca hareket anlamına gelir. Telefon, Yunanca "tele" uzak demekmiş.
Ölçüsüz sarf edilen hangi nesne muzır olmaz, zehirlenme yapmaz ki? Bir kadeh rakı elbette on kadeh buzlu portakal şerbetinden, on tabak dondurmadan, on saat kumar masasından, on kilometre yaya koşmaktan ve yüz on kilometre üzerinden otomobil sürmekten çok daha az zararlıdır. Haddi zatında ne bir bardak şurup, ne tek tabak dondurma ne iki patlıcan dolması, ne üç parti bezik, ne kısa yürüyüş, ne de hafif sürülen otomobil zararlı olmamakla beraber...
Çocuğun babasına rast gelirisiniz, elinde bir şişe.
-Nedir bu şişe?
-Süt şişesi.
Çocuk biraz büyür, elinde küçük bir şişe.
-Bu ne şişesi?
-Mürekkep şişesi.
Çocuk gençtir. Elinde yine bir şişe.
-Kolonya şişesi.
Çocuk şimdi otuz kırk yaşlarındadır, yine bir şişe ile yoldadır.
-Rakı şişesi.
Çocuk kırkını geçmiştir, elinde bir şişe ile gidiyor.
-İlaç şişesi, maden suyu şişesi.
Çocuk elli atmış yaşlarında, omuzları çökük, karşınızda.
-Evet, idrar şişesi.
Çocuk artık, ak saçlı, başını sonsuz uykusuna varmak için yastığa dayamış, binlerce şişe tükettiği dünyadan çekiliyor. kapıda eli şişeli birine rast gelirsiniz.
-Bu ne şişesi?
-Zemzem şişesi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder