22 Ağustos 2015 Cumartesi

DELİLİK ÜLKESİNDEN NOTLAR / AYŞE ŞASA

Einstein'ın dünyaya dilini çıkaran fotoğrafı hep gözümün önünde. Hiçbir şey bilimin cinnete olan gizli içsel akrabalığını bu kadar iyi anlatamaz.

Yaşadığım anların mutlaklığına ermeliyim. Bir ara eğitim için gittiğim Batı ülkelerinde herkese uymanın telaşı içinde zamana olan bağıntım da bozuldu. zamana, haz ve lezzet yerine aleladelikler ve zorunluğun hakim olması gerektiğine bir süre için kendimi inandırdım.

Gerçekçi olabilmek çok zordur. Çünkü gerçek bir kez elde edilince sürgit kullanılmaz. Her durumda gerçekliği yeniden elde etmek gerekir. (Kemal Tahir)

Son üç yüz yıldır dünyada barışı sürekli ihlal eden bizler değil, Batılılar. Bizler şamar yemiş bir büyük devletin adamlarıyız. Şamar yememiş bir takım büyük devletlerin bizim tecrübelerimize ihtiyaçlar var. (Kemal Tahir)

Hakikat hastalık gibidir, paylaşılmadıkça kurtulunmaz. Hakikat bizde kaldığı sürece hakikat olmaktan çıkar. (J. Baudrillard)

Nefsimizi terbiye ettikçe, egomuzu denetim altına aldıkça, ruhi ve kalbi melekelerimizde açılma olur. Derler ya normal insan kapasitesinin %4'ünü kullanır, sufiler ise zikir ve temrinlerle bu nispeti %40'a, %60'a kadar açabilirler.

O dönemde birçok insanın sola temayül etmesi, şuradan ileri geliyor. İslamla ilgili hiçbir şey bilmemek ama hiçbir şey. İslamiyetle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Gelişme çağında verilmiyor bize bu kültür, yok sayılıyor.Geriye ne kalıyor peki? Tedavülde olan Marksizmin kendine has kavramları, tarifleri ve adalet anlayışı. Ne varsa onu benimsiyorsunuz.

Babama sordum: "Baba, kaderinde dervişlik olan insanların başından niçin çok çile geçer?" O da dedi ki; "Derviş olacak adama hayatın her türlü belası, her türlü çilesi gösterilir ki, neticede bu adam tasavvufta bir noktaya geldiğinde her türlü belaya çarpmış insanlar çıkar karşısına ve onların karşısında ebleh gibi kalmaz, hallerinden anlar ve onlara gerektiği gibi yardımcı olur."

Zaten İslam'da Allah belayı sevdiği kuluna verir diye bir inanç vardır. Bela ile rafine ediyor insanı, böylece ilahi alemle olan rabıtanı kuvvetlendiriyor. Düz yolda yürüdüğü zaman çok fazla düşünmeye kurcalamaya ihtiyaç hissetmez insan. Ancak belaya çattığı zaman, düşüncesi ağırlaşır. Bu açıdan şerlerde bize şer gibi görünen şeylerde bilemeyeceğimiz birçok hayırlar var.

İnsan hiçbir sorunu kendi kendine çözemez. Modern dünya bize sorunlarımızı kendimizin çözmesini telkin eder. Halbuki insanların bir mürşide, bir eğiticiye, bir rehbere ihtiyaç var. Bunu yapabilecek kimse, kişinin geçtiği o yolları geçmiş bir kimsedir ve bunun geleneksel kültürümüzde birikimi vardır. Kendi sorunu kendisi çözmeye kalkan insan tıpkı dolap beygiri gibi devamlı aynı noktada ömür boyu dönebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder