İslam dilinin önündeki engellerden birisi de kelime sığlığıdır. Müslümanlar dili kullanırken Kur'an'da aynı şey için kullanılan pek çok kelimeyi tek sözel kavrama indirgemektedirler. Mesela Kur'an'da inananlar için mümin, muttaki, muhsin, mukarreb, salih gibi düzineyi aşkın niteleyici kelime kullanılmaktadır. ama genel olarak müslümanlara göre inanmayanlara karşılık Allah'a, peygambere ve ahirete inanan bir mümin vardır. Halbuki bir mümin sıfatı olarak salih ve muhsinin farklı ama tamamlayıcı bir tarafı, yönü vardır.
Dini dilin mantıksal ve kurgusallığına karşın din dili sembolik bir dildir. (Mustafa Aydın)
Dışarıdan gözlemleyen biri olarak bana öyle gözüküyor ki Müslüman entelektüellerin birçoğunun düşüncesi İslam'ın prensipleri ve anlayışı tarafından değil, dilin yapısında ve lisede öğrenilip daha sonra üniversite eğitimi ile pekiştirilen düşünme alışkanlıkları tarafından belirlenmektedir. Böyle insanlar bir Müslüman gibi davranmalarına karşın bir doktor, bir mühendis, sosyolog ve siyaset bilimci gibi düşünürler.
Pek çok Müslüman modernitenin tanrılarına inanmakla ve aynı zamanda Kur'an ve Sünnet'in otorite oluşuna inanmak arasında bir çelişki görmemektedir. Bunun için Müslümanların 13 yüzyıllık İslam entelektüel tarihini görmezlikten gelmesi gerekmektedir ve sanki kimsenin Kur'an ve Sünneti anlamak için ve tefsir etmek için geçmişteki büyük düşünürlere ihtiyacı yokmuş gibi davranıyorlar. ...Eğer bir şeyi Einstein söylerse o doğru olmalıdır, fakat Gazali ve Molla sadra söylerse o bilimsel değildir, yani yanlış olandır.
Sonuç olarak, modern İslam'ın en temel probleminin Müslümanların gelenekteki ismiyle birleşik cehalet mürekkeb cehl içinde olmalarıdır. Cehalet bilmemektir. Birleşik cehalet ise bilmediğini bilmemektir. Birçok Müslüman İslami geleneğin ne olduğunu, Müslümanca nasıl düşünüleceğini ve ne bilmediklerini bilmiyorlar. (William C. Chittick)
İnsanlık tarihi hırsın, tüketiciliğin, dünyaya tapınmanın, bozgunculuk ve kan dökücülüğün böylesine sistemli, böylesine organize ve tahripkar boyutlara ulaşmasına, ancak Batı tipi sömürgeciliğin ortaya çıkışıyla tanık olacaktır. Endüstri devrimi ise yeryüzünün en ücra köşelerine kadar etkilerini gösterecek bir kirlenmenin yani evrensel fesadın motoru olacaktı. (Abdullah Yıldız)
Eğer işe cezalarla başlanırsa, en ağır darbeyi yine fakirler alır. Eğer elleri kesilirse çalışma yoluyla toplumla bütünleşmeleri imkansız hale getirilmiş olacaktır. Bu aşağılama ve bu geri alınamaz ceza en yoksul olanları hırpalar ve 111. surenin söz ettiği servet yığıcıları eşitsizlik yoluyla toplumda bölünme yaratma icraatlarıyla baş başa bırakır.
Fransız Televizyonunun eğlence programı yapımcılarından biri telerama'ya açıklıyor: "Ne kadar seviyesizleşirsek o kadar izleniyoruz, bu iş böyle. Televizyon izleyicisinin karşısına geçip ukalalık mı yapalım? Onların düşünce kabiliyeti yok ki?"
Geriye en hafifi kusuru çarpık bir kültür fikri aşılamak olan oyunlar kalıyor. Kültürün hafızayla, ilk dünya turunun tarihinden, ekvatorun uzunluğuna kadar ne olduğu hiç fark etmeyen bir şeyi hafızada tutmakla özdeşleştirilmesi bu oyunların en hafif kusurudur. (Roger Garaudy)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder