30 Ağustos 2015 Pazar

ZÜGÜDAR / MUSTAFA MİYASOĞLU

Polygot çıkmazının en belirgin olduğu alan, özellikle sosyal kültür alanları. Çok dil öğrenmekten, bir dilde derinleşmenin ve kültürel meseleleri derinliğine öğrenmenin önemini bir türlü kavrayamamış bir ortam.

Kültür belki de her şeyden fazla konfor istiyor. Ekmek gibi, su gibi, ev gibi, iş gibi temel ihtiyaçlarını halledememiş bir toplumda, bunca çok ve çeşitli dil neye yarar, anlaşmazlığı artırmaktan başka? Öyle ki bir hademenin,sıradan bir büro memurunun dört dil bilmesinin o dilleri ekmeğe ve suya çeviremedikten sonra ne faydası olur diye sormadan edemiyorsunuz.

...aydın bir yabancı dil bilmeli, ama kendi dilinin inceliklerinden fazla değil.

Maalesef her çevreden insan, yetişme çağındaki çocuklarına dilimizi iyi öğrenme zevkini aşılamak yerine mümkün olduğu kadar erken yaşlarda yabancı dile yöneltiyor artık. Pek çok öğrenci Türkçe kavramları öğrenmeden yabancı dillerdeki karşılığını öğreniyor ve bunun dilimizde olmadığını sanıyor. Bu hal giderek öylesine saçmalama yarışına döndü ki, üniversitede "Türkçe eğitim"i Orta Çağa dönmek gibi algılayanlarla birlikte tam bir gönüllü kültür sömürgesi olduk. Halbuki Orta Çağda yabancı dille medrese veya manastır eğitimi yapılıyordu.

Gazeteciler arasında şöyle bir söz vardır. Bir ülkede bir kalırsanız bir kitap yazarsınız, ama bir yıl kalırsanız hiçbir şey yazamazsınız, çünkü o ülkenin pek çok şeyine alışır, yazmaya değer bir şey bulamazsınız.

Dış işleri görevlilerine eleştirilerin en sertini, eski bir milletvekili olan Ömer Öztürkmen şöyle ortaya koymuştu: "Türkiye'yi tanıtma işini, Türk dış işlerinin bugünkü kadroları yerine yabancı ve hatta çok uluslu şirketlere versek daha iyi sonuç alırız. 

İngiliz Müslüman, Hindli Müslümanların öncülüğünde faaliyet yapan Tebliğ cemaatinin tavırlarına bir türlü intibak edemiyordu. Çünkü bulundukları her bölgeyi sahabe hayatını yaşayacağız diye bir çeşit piknik yerine çeviriyorlardı. Müslüman olmanın bir parçası da her türlü medeni ve sıhhi şartları bir yana bırakmakmış gibi...

Konuştukça ve kareketlerine baktıkça, bu genç İngiliz Müslümanın hidayetten doğan sevincini olduğu kadar, batılı alışkanlıklarıyla belli standartları bulamamanın doğurduğu sıkıntıyı da seziyordum. Anlamadığım tek şey, bu cemaat liderlerinin teknolojik medeniyetin imkanlarından insanları uzaklaştırmak isteyip istemediği idi. Çünkü Batı'da biraz da bu medeniyetten bunalan insanlar ya uyuşturucuya yahut da Katmandu Yollarından Zen Budizmi'ne veya Allah hidayet vermişse mistik tecrübelerle İslam'a yöneliyorlardı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder