8 Eylül 2015 Salı

BİR SEVGİLİ GİBİ YAŞAMAK / LEYLA İPEKÇİ

Bugünün eğitim modeliyle dinden uzaklaşılabilir. Ama resmi dayatmaları bol, ezberciliği ve kazanmayı yücelten, geçmiş kültürlerine neredeyse bir atıf bile yapmayan bu eğitim biçimini dünya uygarlıklarındaki 'nihai doğru' olarak okumak isabetli midir?

Edinilmiş bilginin gücüne baş döndüren saltanatına çoğu zaman yenik düştüğümüz için kibirleniyoruz. Bilgi sahibi oldukça haddimizi bilmez hale geliyoruz. Çünkü her bilginin bir başka bilgiye muhtaç olduğunu ve 'ilk neden'e böylece varacağımızı unutuveriyoruz.

Sistemi değiştiren uyanışlar ille de kalın kitaplarla olmadı bugüne dek. Öncelikle insanın kendi içindeki değerlerin gücüyle oldu.

Her baktığımızı ilk kez görebilmek ve edinilmiş bilgilerin bağlayıcılığından, sınırlamalarından kurtulmak için bazen entelektüellerin bile yeniden ümmi olmayı öğrenmesi gerek belki de. Saf niyetle bakabilmek için. Herkesten bir şey öğrenilebileceğini hiç unutmamak için.

Dünyanın dörtte üçünü balçığa gömdüğümüz halde temiz hava soluma, iki yeşillik görme hevesiyle yıl boyunca para biriktiriyor, toksik yiyecekler tüketip toksinden arınma diyetlerine paralar bayılıyoruz.  Sonra da iki alışveriş arası katliam filmlerini izlemeye gidiyoruz.

İhtiyaç fazlası olarak tükettiğimiz her ürünün yalnızca bizi nefsimize daha bağımlı hale getirip köleleştirmediğini, aynı zamanda başkalarının insanca yaşama hakkını da elinden aldığını unutmamalıyız.
Sadece kayıtsız, suskun ve duyarsız kalmakla değil, satın almaya, haz duymaya ve şiddete olan düşkünlüğümüzle de küresel adaletsizliğin artmasına katkıda bulunuyoruz.

Medeni anne ve babalar, Batı'da bu yıl da çocuklarını dövmediler. Ne var ki, Batı'nın dövülmeden büyütülmüş çocukları uçaklarına binip kentlerin, köylerin üzerine misket bombalarını yağdırıverdiler. Birebir temas etmeden steril. Kimseyi dövmeden, kırmadan. Onlar medeni. Barbarlar ise direnmek için kendilerini patlattılar bomba diye.

Çocuklarının öğrenme, keşfetme, merak etme ve ilgi duyma gibi becerilerini geliştireceklerine sınavlarda kazanmaya odaklı, kazanır kazanmaz unutulmaya şartlanmış ezberci bilgiler edinmek üzerine kurulu eğitim sistemini sorgulamak akıllarına gelecek mi?

Vatanınıza dil uzatanları temizledikten ve hainlerinizden intikam aldıktan sonra, öldürecek, idam edecek, hapse tıkacak kimse kalmadığında sevmeyen herkes terkettiğinde nasıl kanıtlayacaksınız sevginizi?

Ne yazık ki, vahşi kapitalizmde önlenemeyen globalizmde iş bulamayan Fransız gençlerinin bir göçmen kızın hangi koşullar nedeniyle ülkesini terk ettiğini öğrenmek, bu terk edişte kendi dahilleri olup olmadığını merak etmek, eski sömürgelerinde yaşayan insanların bugünkü yoksulluklarıyla kendi refahları arasında bir bağlantı olup olmadığını araştırmak gibi lüksleri kalmamış. Tek düşmanları, kendi iş olanaklarını kapan, devletlerinin bütçesini sömüren göçmenler.

Kendini ifade etme fırsatı tanınmayanlar dillerini gitgide unuturlar, yitirirler. Dilin yitirilişi de düşüncesi geriletir, indirger, kültürleri asimile eder.

Batıya her fırsatta karşı çıkıp düşmanlık etmek de Batılı değerler tarafından esir alınmışlığın en çarpıcı örneklerinden biridir.

Tecavüzü bilmekle ne elde ediyoruz? Başkalarının acılarına odaklanmamız hedeflenmediği sürece bu bilgi bizim insanlığımıza nasıl hizmet edebilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder