2 Eylül 2015 Çarşamba

ÇAĞDAŞ TEMEL KONULAR / MALİK BİN NEBİ

Bazı anlarda dünyamızda hadiselerin akışı o kadar acımasızdır ki üstün bir zeka ölümünden sonra şerefini devam ettirecek bir şey bırakmayınca, anlamsızlığını paylaştığı ölümlülerin çoğunluğundan hiç ayırt edilemez.

Son elli yıl boyunca Müslüman rönesansı, bir üretim değil üretilen malları yığma hadisesi olarak ortaya çıktı. Her yerde kökünden kazınması ve sarsılması gereken bir yığma ve nesneleşme ruhu mevcuttur. Bu anlayış İslam dünyasında dolaşarak bir servis şefinin masasının üzerinde beş telefon görülünce gülünç bir şekilde kendini gösterir. (Nebi: nesnecilik, J.Ortega y Gasset: yığın insan Toynbee: zelot)

Ve bu nesneleri yığma, şahısların yığılmasıyla iki katına çıkıyor. İşleri olmadığı halde bir kısım memurların bulunup yerleştirilmesinden  doğan özel bir işsizlikle, normal işsizlik, problemi iki katına çıkarıyor.

Japonya az gelişmişliğin bütün problemlerini ahlaki temeller üzerine dayalı bir toplum organizasyonu sayesinde halletmiştir.

Az gelişmişlik  ferdi etkisizliklerin sonucunda çıkan şey veya sonuçtur. Bu da bir toplumun seviyesine göre bir etkisizliktir.

Etkisizlik sadece ve sadece okul çerçevesinde tasarlanmış bir formasyonla ortadan kaldırılamaz. Davranış meselesi, kültürle alakalıdır ama yalnız belli bir sosyal kesimde değil, bütün toplumu kapsayan sosyal çevrede tasarlanmış ve hazırlanmış bir kültürle olacaktır.

Okul bir kültür görevlisidir. Fakat problemini tek başına çözebileceğine inanıldığı zaman onun fonksiyonu üzerinde yanılgıya düşmüş oluruz. Kültür bir okul fenomeni olmadan önce bir çevre fenomenidir.

Az gelişmiş bir ülke her şeyden önce, insanın yetişmesinin patates ekilmesinden daha önemli olduğuna inanmış olmalıdır.

Çalışma halkın önemli bir tehlikeyi aşmak için ortaklaşa yapılan faaliyetinde bir araya toplanmış bütün enerjisidir. Bu anlarda yaşamak için değil, yaşatmak için çalışmak söz konusudur.

Ammar bin Yasir Medine'de ilk İslam camiinin inşası için bir taş yerine iki taş taşıdığı zaman ruhunun derinliğinde bu coşkuyu duyan kahramandır.

Dogmatizm, bizzat kendisinde genel bir tarzda İslama düşman bir tutum yaratır.

Halk ve okul eğitimimizin görevi, bize şunu göstermektedir: Dünyada hiçbir şeyin "ne kolay, ne de imkansız" olduğunu her gerçek problemin bir çözüm yolunun bulunduğunu ve bu çözümü de gerekli gayretle uygulamak söz konusu olduğunu.

Müslüman dünyası iki yönlü bir etkiyle Batı kültürünün çetin darbesine maruz kaldı: Bir yandan aşağılık kompleksi, diğer yandan da bir telafi etme gayreti.

Mazisinin parlaklıkları anlatılarak bir cemiyetin sefaletleri tedavi edilemez. Muvahhid sonrası asırların Müslüman nesillere "Binbir Gece Masalları"ndan harikalar anlatan masalcılar, şüphesi bu masallarda dinleyicilerin ruhuna biraz su serptiler. Bu dinleyiciler şaşaalı bir mazinin büyüleyici hayaliyle gözlerini kapatarak uyuyorlardı. fakat ertesi sabah bu dinleyiciler pek iç açıcı olmayan hali hazır durumun katı gerçekleriyle karşılaştılar.

Baasçılık, Berbericilik, Afrikacılık hatta komünizm...sömürgeciliğin sıcak pençesinde himaye edilen uydurma ve derleme komünizm-apolojik edilen tür ile sadece aldatmaca vasıtasıdır. Bilgili uzmanların ellerinde bunlar, Müslüman dünyasını temel meselesinden yani bir medeniyet meselesinden uzaklaştırmak ve onun dikkatini uydurma meselelere, uydurma hal çarelerine çekmek için birer vasıtadırlar.

(Zihni tecavüz) Kendi düşüncelerimiz tarafından doldurulmayan her ideolojik boşluk bize ters düşünceler tarafından doldurulur.

İslami Demokrasi anlayışı, insanda Allah'ın varlığını diğer görüşler ise onda insanlığın ve cemiyetin varlığını görürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder