10 Eylül 2015 Perşembe

MODERNİZMİN EVSİZLİĞİ VE AİLENİN GEREKLİLİĞİ / CİHAN AKTAŞ

Şükretmeyi bilmeyen insanlar için şikayet edilecek bir yüz veya vücut kusuru hep vardır. Çünkü asıl problem güzel olmamaktan çok insana hep bir eksiği kaldığını duyurtan propagandaya teslim olmuşluktur.

Atılan ilk bombalarla yada üzerinde çok yazılan çizilen terörle değil, faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar der İngeborg Bachman.

Birbirini tekrarlayan günler, boşluğa savrulur gibi olan emekler, yarını düşünmekten duyulan korku ve bugünü dünden farklı olarak nasıl geçirilebileceğini bilemeyiş sıkıntısı...Çoğu kadın olan nevrozlu hastaların ortak yönü, onları kuşatan amaçsızlık ve tanımsızlık duygusudur.

İdeal Müslüman bir şeyler yapmak için en ideal şartların gerçekleşmesini beklemekle kalmayan, kendini değiştirirken dünyayı da değiştirmeye uğraşan, dünyayı değiştirmeye çalışırken de kendini değiştirmekten vazgeçmeyen, her durumda aşkınlık peşinde olan bir kişiliktir.

Ev merkezli faaliyette bulunmak ayrı şeydir, evle sınırlandırılmak ayrı şeydir. Her hangi bir yerde ev kadını diye tanıtılmak asalak, işe yaramaz, beceriksiz biri gibi tanıtılmakla eşdeğer olmuş çıkmıştır. Bir lokantada garsonluk veya kreşte çocuk bakıcılığı yapan kadın 'çalışıyor' diye övülürken, belki kalabalık bir evin yemek pişirme, temizlik, çamaşır gibi işler de içinde olmak üzere uzmanlık gerektiren birçok işini üstlenmiş kadın, işsiz güçsüz sayılarak küçümsenmektedir.

Şüphesiz Müslüman kadnın ihmal ettiği, boş bıraktığı ve önem vermediği her kayda değer toplumsal sorumluluğu bir başkası farklı hedefler için ivedilikle sahiplenecektir.

Kadınların en hayırlı amelinin erkeğin rızasını kazanmak olduğu söylenir. Ancak bu söylenirken genellikle, rızası kazanılacak olan erkeğin niteliklerine değinmek ve gerçekte bütün müminlerin karşılıklı olarak birbirlerinden razı olması ideali gözardı edilir.

Bir şeyi satın almada ihtiyaç değil, o şeyin alınması gerektiği inancını duyurtan propagandaya bağımlılık esastır.

Üretici firmalar medya aracılığıyla ve modanın ustalıklı yöntemlerini kullanarak tüketiciye neye ihtiyacı olduğunu duyurttukları gibi, neyin güzel olduğunu da öğretirler.

Modanın açıklamalarından sonra alabildiğine geniş vatkaların çirkinliği güzelleşir, gericilik sayılan başörtüsü cazip bir aksesuar haline gelir, Müslümanların giysisinde çirkin olan siyah, gizemlilik ve soyluluk simgesi olarak nitelenir, köylü giysisi diye küçümsenen üçetekler vitrinde hayranlıkla izlenir.

Çiftler için bile birlikteliğin güzelliğini korumak adına ayrı ayrı evlerde yaşarken zaman zaman bir araya gelmeyi savunan bir anlayış, modern insanın insana tahammülsüzlüğünün ifadesi olmaktadır.

İnsanlar yaşayamadıkları ve yaşayacaklarına da ihtimal vermedikleri hayatlara duydukları özlemle hayata küsüyor ve böylece arada yitip gidiyorlar.

Batılı için sevgi duyulan insan cismi olmayan bir varlıktır. Biraz daha somut olarak da o, yardıma ve bakıma ihtiyacı olmayan, üretime katılan, rasyonel düşünen ve Batıya hayranlığını ve bağlılığını ilan eden biridir.

Bugünün en büyük günahı soyut insan sevgisi, uzaklarda bir yerlerde bulunanlara beslenen, kişilikten yoksun sevgi... Tanımadığımız hiçbir zaman karşılaşamayacağımız insanları sevmek o kadar kolay ki! Hiçbir şeyi feda etmemiz gerekmez, aynı zamanda da alabildiğine hoşnut oluruz kendimizden. Hayır! Benzerimizi sevmeliyiz, ama kendisiyle birlikte yaşadığımızı, biri rahatsız edeni. (Tolstoy)

Müslümanlarda da uzaktaki Müslümanları sevmek, yakında bulunanlara reformist, modernist, mezhepsiz, radikal, devrimci...
Oysa İslam peygamberi "Gerçekten iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız."buyuruyor.

Kapitalist sistemin parayla bağlantılı maddi değerleriyle sınırlanan ve bunun dışındaki olgu ve problemlere ilgisiz kalan insan da aslında bir çeşit otistik değil midir? Diğer insanların sorunlarıyla da sadece kendini ilgilendirdiği kadarıyla ilgilidir, o insanların ihtiyaç hissettiği kadar değil.

Son yıllarda kentleşmenin getirdiği problemlere karşı çevre psikologları, gergin ve sinirli modern insanı yapay ve doğal çevrenin desteğiyle rahatlatmayı amaçlayan projeler gerçekleştiriyorlar. Örneğin Almanya'nın Berlin gibi kentlerinde psikologların önerisiyle yaya yolları, kimi yerlerde, insanlar yürürken birbirlerine değsinler, dokunsunlar diye bilinçli olarak daraltılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder