8 Temmuz 2015 Çarşamba

BİR TÜRKÜN ÖLÜMÜ / AHMET TANER KIŞLALI

Müslümanların da Tanrı'Nın kitapları olarak kabul ettikleri Tevrat, Zebur ve İncil İbranice ve Aramicedir. Kur'an ise Arapçadır. Ve Tanrı kitabında şöyle demektedir: "Sen Arap olduğun için Biz bu kitabı Arapça indirdik.Biz her topluluğa kendi diliyle seslenen bir görevli gönderdik. Biz bu kitabı siz okuyasınız, anlayasınız diye gönderdik"

İslam öncesinin Türkleri, Acemleri, Arapları birbirlerine benziyorlar mıydı ki İslam sonrasında şappadanak aynı olsunlar? İslam tek beden elbise gibi hepsinin üzerine aynı ölçüde ve aynı biçimde mi oturdu? Oturabilir miydi? Atatürk İran'da yada Arabistan'da dünyaya gelmiş olsa bu boyutlarda bir devrim gerçekleştirebilir miydi?

Kore savaşında Çinlilerin esirler üzerinde denediği ünlü bir yöntem var. "Beyin yıkamanın" ilk aşaması olarak esirlerin rütbelerini söküyorlar. Alt rütbelileri yada rütbesizleri diğerlerinin başına getiriyorlar. Alt üst ilişkisi emir komuta zinciri alt üst oluyor. Gerisi kolay. Ve bu yöntem Amerikalı esirler üzerinde başarılı oluyor ama Türk esirler üzerinde olamıyor. Kime ne görev verilirse verilsin ast gene gidip eski üstünden emir almayı sürdürüyor.

Ülke çapında %10 oy barajı koymak ne demektir? Ya milyonlarca oyluk toplumsal desteğe sahip olan bazı siyasal akımları bile meclis dışına atmak. Yada onları bir büyük partinin kanatları altına girmeye zorlamak demektir.

Kimse kendini aldatmasın. Ne faşizm İtalya'ya bir günde geldi, ne de nazizm Almanya'ya.

Demokrasi zor kazanılır, kolay yitirilir. Ve tarih kendinden ders almayanları asla affetmez.

Solun kendini anlatması sağın anlatmasından daha zordur. Sol düzeni eleştirir ve yerine neyi getireceğini söyler. tutarlılık hedef kitle, ideoloji, söylem ve partinin yapısı arasında çelişki olmamasını gerektirir. İnandırıcılık da tutarlılık da artı güç demektir. Temsil ettiğiniz düşünceleri yaşama geçirecek gücünüzün olduğu izlenimini verebildiğiniz ölçüde inandırıcılığınız artar.

Ve Muğlalı Rum lokantacı efkarlandı "Amerika'ya geldim geleli üç kez sinemaya gittim. Üçü de İstanbul'da geçen filmlerdi. Aynı yemekleri, aynı içkiyi, aynı müziği, aynı tavlayı seviyoruz. Bu iki halkın kardeş gibi yaşaması için tek bir koşul var: Tarih kitaplarını yakmalı ve çocuklarımıza okutmamalıyız. Biz öğretiyoruz onlara düşmanlığı."

Kurtuluş Savaşını hem de ege bölgesinde yaşamış olan Rum bize düşman değil. "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" kitabının yazarı, İzmirli Dido Sotiriyu bize düşman değil. Ama savaştan yarım yüzyıl sonra doğmuş Yunanlı genç düşman.

Türkiye'de görev yapmış bir İngiliz diplomat dostum vardı. Daha sonraki yıllarda bir komşu İslam ülkesinde uzun bir geziye çıkmıştır. "Komşunuzu gezerken hayretler içinde kaldım. Köylüden bir bardak su istiyorsunuz, hemen avucunu açıp para bekliyor. Oysa Türk köylüsü size ikram ettiği ayran yada çay için para vermeye kalksanız bunu hakaret sayıyor. Anadolu insanını Ortadoğu yada Müslümanlık genellemesi içine sokmanın yanlışlığını şimdi anlıyorum."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder