9 Temmuz 2015 Perşembe

EYLÜL / MEHMET RAUF

Ömründe ilk defa evliliğin manası önünde aciz ve sessiz kalıp nihayet anlamaya mecbur kalıyordu. Koca denilen birinin haklı haksız keyfine esir olmaktan başka bir şey olmayan, mesut denilenleri ise onun türlü heveslerine şartsız boyun eğmekten ibaret olan evlilik ona menfur geliyordu.

şimdi hatırladı ki, henüz kızken kendi de fena kocaya düşerse tahammülü kadınlar gibi sabredip susmayacağını zanneder öyle iddia ederdi, fakat bugün bu kadarına tahammül ettiğini görerek yavaş yavaş birbirini takip ederek gelecek böyle haksızlıklara bugünkü gibi sabrede ede bir gün alışacağını anlıyor yavaş yavaş ben de onlar gibi bir oyuncak, bir hizmetçi, sade bir zevk ve hırs aleti olacağım, hiç istediğim bir şey olmayacak, hep istenen şeylere alet olacağım diyordu.

Madem ki artık aşk ile saadet ne kadar mümkün değilse aşk ile namus da o kadar imkansızdır.

İşte hayatında bulduğu en büyük bir iyilik, bütün felaketleri tazmin edecek kadar büyük bir lütuf: bu alışabilmek idi. Herkes felaketlerine tahammül ile başlıyor ve tahammülle alışarak mukavemet edebiliyordu.

Ve madem ki mesut olmak mümkün değildir, olmaya çalışmakta mesut olmazsa bile öyle görünmekte güzel bir metanet bir kuvvet var geliyordu. O zaman tevekkülde bir muzafferiyet değilse bile bir güzellik bahusus bir rahat bulunduğunu anlıyordu.

Ev kadınlığı cinnet ölçüsü, doktorlara yeni bir hastalık daha...

O zaman daha ilk öpüşmenin ardından düşecekleri pişmanlık girdabını düştükleri zillet ve nuhuset içinde birbirlerine bakamıyarak nasıl aşklarının taş kesilmiş cesediyle kalacaklarını birbirini nasıl kayıp hatta tahkir edeceklerini hisseder gibi oluyor, bütün o azap ve pişmanlıkla şimdiden ediyor, Suad'ı şimdiden gözünden düşmüş buluyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder