12 Temmuz 2015 Pazar

SEVGİLİ MATHILDA / SUSANNA TAMARO

Bocalamalarıyla başa çıkamayınca tarikatların ve grupların sıcak kanatlarının altına üşüşenlerden de hoşlanmıyorum. O tarikatlar ve gruplar her şeyden önce düşünmeyi engelliyorlar ne yazık ki kendi imgelerindekine benzeyen bir gelecek kuruyorlar ve ellerindeki anahtarları sadece kendi müritlerine garanti ediyorlar.

Tüketim toplumu kolaylık nakaratı ile beynimizi döver durur: Arzu ve bu arzunun hemen tatmin edilmesi tek bir şeydir ve tek bir şey olmak zorundadır. Arzu ediyorum, satın alıyorum, tüketiyorum. Eğer satın alamıyorsan, sen hiç kimsesindir, sürekli bunu kakarlar başına.

Yaşamın manzara seyredilen bir teras değil bir yürüyüş olduğunu ve bu yürüyüşün bazı noktalarında yokuş tırmanmak gerektiğinin bilincinde olmak gerekir. Patikanın ansızın dikleşmesi durumunda gezintilerdeki gibi iki şey yapılabilir. Ya artık dayanamıyorum denir ve geri dönülür, yada biraz dinlenilip ilerlenir. Dönen zaten tanıdığı yoldan bir kez daha geçer. İlerleyense henüz tanımadığı bir şeylere doğru yürür.

Gündelik yaşam bizlere öylesine çok zorunluluk yaratıyor ki, onun somutluğuna yabancı olan her şey bize bir lüks bir ütopya yada zaman yitimi gibi görünmeye başlıyor. Tasarılarımız, düşüncelerimiz var ve bunları gerçekleştiremeyeceğimizden korkuyoruz. Bir hedefe varır varmaz, bir arzumuz yerine gelir gelmez kendimize hemen yeni bir tanesini yaratıyoruz.

Gerçek güçlük tanıdığımızın ötesinde bir başkasının da bulunduğunu seçebilmeye cesaret etmekte kutsallığın ve dinsel gizlerin günlerimizi canlandırabileceği kadar minik bir pencere açabilmekte yatıyor.

Onları zamanlarının efendisi kılmak için bilgisayar kullanımı öğretiliyor, sonra sıra İngilizceye geliyor "çünkü İngilizce bilmezsen hiçbir geleceğin olmaz" ve sonra tenis, bale yada yüzme...Anlayacağın çocukların günleri yapılacak işler silsilesi ile dolduruluyor ve bu eğitimlerin onları tam birer insan yapacağı ve yaşamı kazanan insan kimliği ile karşılamaya hazır kılacağı düşünülüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder