14 Temmuz 2015 Salı

GÜVEN / FRANCIS FUKUYAMA

İnsanlar bencil bir yapıya sahip olduğu kadar, insan kişiliğinin bir yüzü daha geniş toplulukların bir parçası haline gelmeyi şiddetle arzu eder.

İnsanlar yaşamdaki iyi şeyleri olabildiğince fazla miktarda tüketmek isterler. Fakat insanların fayda yerine bir amaç peşinde koştukları sayısız durum vardır. İnsanlar her zaman ceplerine bakarak karar vermezler. Aynı zamanda idealleri vardır. Eğer savaşlar sadece ekonomik kaynaklar için yapılsaydı, bu kadar çatışma olmazdı. Maalesef savaşlar genelde din, adalet, prestij, kabul görme gibi fayda içermeyen amaçlardan kaynaklanır.

Bir işletmede birlikte çalışmak zorunda olan insanlar ortak ahlaki kurala uygun hareket ettiklerinden dolayı birbirlerine güveniyorlarsa, o işi yürütmenin maliyeti daha az olur. Toplumdaki yaygın güvensizlik bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak eklenir.

Herhangi biri entelektüel açıdan yapması gereken doğru şeylerin ne olduğunu kolaylıkla bilir, ama ancak sağlam bir karaktere sahip insanlar zorlu veya meydan okuma gerektiren koşullarda onları yapabilecek niteliktedir.

Çok kuvvetli aile yapısına sahip, ancak birbiri ile ilişkisi olmayan insanların oluşturduğu güven bağları nispeten zayıf olan toplumlara genelde ailelerin sahip olduğu ve yönettiği küçük şirketler ağırlıklıdır.

Japonya'da en nitelikli ve en zeki gençler, iş adamı yerine bürokrat olmayı arzularlar ve bürokrasideki pozisyonlar için yoğun bir rekabet vardır.

Fransız kültürel ortamında gerçekten de yüz yüze gelmeye bağımlı ilişki türü tahammül edilmesi zor bir davranış olarak algılanır.

Eğer güvenden yoksun bir dünyanın neye benzeyeceğini düşünürsek, güvenin ekonomik değerini takdir etmek belki daha kolaylaşır. Eğer her sözleşmeye ortağımızın fırsat bulduğu zaman bizi aldatmaya çalışacağı varsayımıyla yaklaşırsak, karşı tarafın avantaj sağlayabileceği hiçbir yasal boşluk olmamasından emin olmak için bu kontratı neredeyse kurşun geçirmez bir hale getirmek için çok ciddi zaman harcarız.

Yaşam boyu istihdam ve yüksek düzeyde komünel dayanışma, Japon ekonomisinin kendine özgü belki de başka bir örneği olmayan özelliklerindendir. Japon işverenleri çalıştırdıkları elemanların kişisel yaşamlarına karşı da babavari bir tavır almakla ünlüdür.

Erkek evladın geleneksel olarak karısından çok ana babasına daha büyük sevgi beslediği varsayılır. Her iki kültürde de(Japon-Çin) karar almada yaşlıların fikrine uymak konusunda güçlü bir eğilim vardır.

Japon öğrenciler bazen kreşe girdikleri andan itibaren kendilerini yoğun biçimde başarı baskısı altında hissederler. Bütün bunların hepsi, başarısızlıkların arkasından tekrar eğitim imkanının ileri yaşlarda bile daima mümkün olduğu ABD ile ciddi biçimde çelişir.

Alternatif olarak hiçbir standartlaştırılmış eğitim sisteminin gerekli olmadığı ileri sürülebilir. Örneğin Amerikan bilgisayar endüstrisinde işe alımlarda diplomayı gerekli kılan bir sistem yoktur. Microsoftun Bill Gates'i ve Sun Microsystems'in Scott McNeeely'i gibi endüstrinin en yenilikçi girişimcilerinin kendi iş alanlarındaki formel eğitimleri ya çok azdı yada hiç yoktu.

Her iki ülkede (Japonya ve Almanya) kamusal alanların temizliği ve tertipli ev yaşantısında kendini gösteren düzen ve disipliniyle ünlüdür. İşlerini büyük bir konsatrasyon ve ciddiyet içinde ele almalarıyla meşhurdur. Bu toplumun üyeleri kurallara göre hareket etmekten hoşlanırlar.

20.yüzyıla çok yaklaşıldığında bile İngiltere'de yüksek eğitim kurumları kendilerini bilimden ziyade klasik hümanizme adamıştı. Örneğin mühendislik, yüksek statülü bir meslek olarak değerlendiriliyordu ve ülkenin elit takımından çok kalifiye işçilerin sahası gözüyle bakılıyordu.

Mormonlar alkollü içkileri, sigarayı, evlilik öncesi seksi, uyuşturucuyu ve eşcinselliği yasaklar. 19 yaşındaki tüm genç Mormonlar yurtdışında kendi dinlerini yaymak için iki yıl süren bir misyona gitmeleri teşvik edilir ve ondan sonra da gelirlerinin onda birini kiliseye vermek zorundadırlar.

Bireyciliğin topluluk olgusu aleyhine yükselişine ilişkin en son açıklama, elektronik teknolojisiyle ilgilidir. Pek çok teknolojik yeniliğin insan hayatını özelleştirici bir etkide bulunduğu ortaya çıkıyor.

Gönüllü mezhepler, kişiye zorunluluk yükleyen mezheplerden daha kolay parçalanırken aynı zamanda çok daha yüksek düzeyde içten bir bağlılık duygusu da ortaya çıkarabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder