13 Temmuz 2015 Pazartesi

KRALİÇENİN PİRELERİ / TARIK TUFAN

Seni onlardan farklı kılan ne varsa nefret ediyorlar. Onlara kaybettiklerini hatırlatıyorsun. Zihinlerin bir köşesinde kalan, her an rahatsızlık uyandıran, bir daha asla ulaşamayacakları masumiyetleri hatırlatıyorum. Yüzüne baktıklarında kaybettikleri Tanrının nefesini hissediyorlar.

Asalet kokuşmuş bir hayatın ortasında orospu uzlaşıların arasında, mutlak gerçekliğin arkasında dik durabilmektir. Asalet, düşmanların saldıracağı bir gece dostunun yerine yatağa girip, yorganı üzerine çekebilmektir. Asalet, çöl sıcağında üzerinde kemiklerini kıracak kadar ağır bir kayanın altında O'nun adını sayıklamaktır.

Yaşama sanatı, yalanlarla inanmayı bilme sanatıdır. Başka çarenin olmadığını anladığın anda bulabildiğin en renkli, en inandırıcı yalana sarılmaktan başka yolu yok.

Kendi kutsallarımızın ve giysilerimizin ve şivelerimizin ilkel olduğuna eskimiş olduğuna inandırdılar bizi. Onların mekanlarını, konuşmalarını kutsuyoruz. Oyunun kuralları böyle, onların mahallelerine gireceksen, orada oturacaksan onlar gibi olacaksın.

Okul önlerinde bekleyen kızlar hep başkalarının kızları olacak ve siz kimi gecelerde gösterişli peruğunuzu takarken, bir başkasının taktığı perukla kişiliğine ve kalbine nasıl yabancılaştığını anlayamayacaksınız. Hayatını barlarda geçiren çocuklarınız nasılsa bol paralı, yabancı üniversitelerde okuyacak.

Uzaklar annelerin gözyaşlarıyla yıkanırsa zarar veremez sana.

Ölüler ağlayamıyorlar ve şaşkınca alkışlıyorlar. Korkuyorlar ve gürültü yapıp rahatlamaya çalışıyorlar. Islık çalarak geçiyorlar mezarlıkların önünden.  Yeni ahlak öğretilerine sarılıyorlar. Tüketim ahlakına, eğlence ahlakına, sosyal ahlaka ait yeni cümleler kuruyorlar. Kutsallık adına ne varsa gizlemek, yok etmek, unutturmak çabasındalar. "Tanrı öldü" diye bağırıyor adam. "Onu kendi ellerimizle öldürdük."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder